Bunca zamandır köşeyi yazıp başlık kısmını hep sevgili müdürüm Özlem’e bıraktım. İlk defa yazıdan önce başlığından çıktım yola. Bakalım yolun sonu nereye varacak...

"Son düzlüğe varmış bulunuyoruz. Biraz daha sabır biraz daha gayret biraz daha dikkatle bu düzlüğü de geçecek menzili maksudumuza suhuletle vasıl olacağız."

Nasıl güzel nasıl umut verici bir cümle. İnsan bir an içinden, ‘her şey buraya kadarmış. Bitti ve bitiş çizgisinde yer alan bayrak gururla göğüslendi’ diye geçiriyor.

Kaza bela yazılarıma denk gelmiş ve zaman ayırıp okumuş olan insanlar bilir, köşe yazısının başındaki cümle gibi umut verici bir mizacım yok. Ben önce tüm karaları dökerim eteklerinize, sonrası mı? Sonrası bir gıdım umut sürerim eşiklerinize.

Bu hafta bu cümleyi duyunca tam tersinden başlayacak kadar heyecan kapladı içimi. Hele de biz bu kadar karanlık bir tablo çizerken devlet büyüklerinden birinin kurduğu bu cümle içimdeki fener ışıklarının hepsini yakıp çevreledi etrafımı. İçimde nasıl bir mutluluk anlatamam, nasıl bir huzur, nasıl bir güven. Kelimeler birleşip bir cümleye sığamayacak kadar hoyratça fink atıyor gölgemin düştüğü çevremin etrafında.

İki fit fit duyunca merak ettiniz tabi’ kimdir bu Akil insan diye. 2010 yılında yapılan referandumla 'yetmez ama evet'çilerin büyük katkılarıyla bize kazandırdığı ve ‘Allah başımızdan eksik etmesin’ dediğimiz muhterem Recep Tayyip Erdoğan kendisi. Okçular Vakfı'nın bir programında sürece dair açıklama yaparken bu cümleyi kuruyor Reisi Cumhur.

İnsan beklemediği bir anda böyle güzel bir cümle ile karşılaşınca afallıyor elbette. İlk defa aşık olmuşçasına titriyor elleri, uzaktan sevdiği adam tenine dokunmuş gibi heyecanlanıyor adeta. Şu an yaşadığım mutluluğu tarif etmem güç. Sanki büyük bir zulüm bitmiş özgürlüğümüze kavuşmuşuz gibi. Sanki yüzyıllardır süren savaş bitmiş vatan topraklarına yüz sürmüşüz gibi.

Hani her şey bir bir düzelmiş, oynayan taşlar yerine oturmuş gibi kıpır kıpır içim. Yeter mi? Elbette yetmez bu mutluluğumu anlatmaya. Kafamı iki elimin arasına alıp düşünüyorum, unutmuşum mutluluğu anlatmak nasıl olur diye. Öyle unutmuşum ki kelime anlamı bile silinmiş sanki beynimin labirenti andıran kıvrımlarında. Hatırlaması kadar yazması da zor geliyor, heyecandan kalp atışlarım yükseliyor adeta.

Yazdıklarımı abartı bulanlar çıkacaktır elbette. Cümledeki son düzlükte olduğumuzu anlatan yeri atlayanlar, ufak bir fedakarlıkla o düzlüğü kısa sürede geçeceğimizi görmeyenler, biraz daha gayret ve çaba harcarsak her şeyin daha güzel olacağına gözünü kapayanlar, biz bu kadar güzel bir dönemdeyken algı yapanlar ya da yapmaya çalışanlar böyle görecektir elbette.

Hayalden gerçeğe dönüş

Ah efendim konudan bağımsız, çocukken tiyatrocu olmayı hayal ederdim. Yani bir sürü hayalim vardı da onlardan biri de buydu. Şu yazdığım birkaç paragrafı başladığım tonda bitiremediğim için benden zaten olmazmış diye kendi kendimi rahatlatıp, bir şey kaybetmediğime ikna ettim kendimi.

‘Son düzlüğe varmış bulunuyoruz. Biraz daha sabır biraz daha gayret biraz daha dikkatle bu düzlüğü de geçecek menzili maksudumuza suhuletle vasıl olacağız.’ diyor büyük birileri. Taşı taşa sürtüp ateş çıkaracak devre geri döndük neredeyse. Ateş var odun yok, odun var, köz yok, köz var yemek yok.

Her şeyi, tüm her şeyi bir tarafa bırakalım su yok su! Su yok la, bilmem kaç milyonun yaşadığı bir şehirde tuvalete gittin ya, bir tarafını yıkayacak suya ulaşamıyorsun bilmem kaç saat. Hani insan aç kalmaya görsün yemeyeceği şey yoktur, bir şekilde karnını doyurur elbet. Doyurur doyurmasına da içecek su yok su!

Son düzlüğe varmışken milyonların yaşadığı şehirlerde susuz kalmamız artacaksa üzülerek hatırlatmak gerekir ki menzili maksudumuza suhuletle vasıl olamadan teneşir tahtasıyla tanışmamız yakın gibi duruyor. Son düzlüğe varmışken hatırlatmak gerekir ki hapishaneler dolu diye dışarıya saldığınız ve binbir suç kaydı olan insanlar aramızda elini kolunu sallaya sallaya gezdikçe menzili maksudumuza suhuletle vasıl olamadan ya öleceğiz ya da kaybolacağız ülkenin çıkmaz sokaklarında.

Son düzlüğe varmışken yine hatırlatmak gerekir ki, siz üç çocuk diye naralar atarken tek hayali anne olmak olan kadınlar anne olmaktan vazgeçti. Hani yüksek perdeden kocaman harflerle büyük büyük insanlar aile diye avazı çıktığı kadar bağırırken binlerce kadın bahsettiğiniz aileler içinde savunmasız kaldığı için öldürülüyor. Sayısız çocuk günümüzün tabiri ile ‘suça sürüklenen çocuk’ diye ya emniyetin kara kaplı defterlerinde özlük dosyası ediniyor kendine ya da çetelerin ellerinde mahvoluyor.

Son düzlüğe varmışken, dünün ekonomik diye görülen pazarlarına akşam saatlerinde gidiyor kadınlar. Hani sepette kalan çürük çarık ne varsa toplayıp aş diye koyuyorlar olmayan sofrasının ortasına. Son düzlük dediğiniz düzlükte son sabırlarına tesbih çekiyor asgari ücretle asgari ücret kadar kira ödeyen emekçi. Son düzlük dedikleri şey ne kadar sürer bilemeyiz elbet. Pazar filesi boş, çocuklar aç, okul sıraları öğrenci kaybetmeye devam ediyor.

Biz son düzlükteyken şunu söylemesem içime taş gibi oturur gibi hissediyorum. Aç kalınca insan eti yiyebilen bir toplum sabrı bittiğinde ve hala açsa yapabileceklerini herkesin hayal gücüne bırakıyorum. Bir zombi vakası kalmıştı yaşamadığımız. İyi insanlar ölüp gidiyor, kötüler olarak uzun süre bir birimizi yemeye devam edeceğiz gibi görünüyor. Ne diyelim yetmez ama evet.

Sonuç

Biz daha çok bekleriz a dostlar… Biz daha ‘bu kadarını da yapamazlar' diye bekleyeduralım, her yaşadığımız şeyin sonuna ‘zulmün artsın ki tez zeval bulasın’ cümlesini ekleyelim gitsin. Yaşadığımız her şeye alışıyor, daha fazlasına asla şaşırmaz hale geliyoruz. Bu da olmaz dediğimiz her şeyi bir bir yaşayıp gördük, alıştık. Bundan fazlası mıydı eksiği miydi tartışılır ama duyduğum buna benzeri askeri darbelerde yaşandı. Daha fazlasının da yaşanabileceğini bilip sindirip, 'biz ne yapacağıza' yüzümüzü dönmediğimiz sürece, "acımadı ki" deyip yolumuza devam edecek gibi görünüyoruz.

Son ateş son ailenin kucağına düşmeden, son aile son adalet arayışına geçmeden, son kadın öldürülmeden, son çocuk kimsesiz kalmadan, son aç hırsızlık yapmadan, son avukat tutuklanmadan, son gazeteci öldürülmeden, son damla bardağa düşmeden taşacağımız günlerin umudu ile.

Sen bizi bir de taşınca gör…