Değerli İzmirliler, emek ve demokrasi mücadelesine gönül vermiş kıymetli dostlar, adalete, hakka ve hukuka inanan tüm vicdanlı yürekler..
Ben Ulaş Lokumcu. 2019 yılından bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden İZENERJİ’de kapsam dışı personel olarak çalışan bir emekçiyim. Bugün size bir mağduriyet hikayesi anlatmak için değil, bu kentin emekçilerine yönelik yaklaşık bir buçuk yıldır yürütülen sistemli saldırılara karşı omuz omuza durmaya davet etmek için sesleniyorum.
Yakın zamanda, sadece bir sosyal medya paylaşımı bahane edilerek, hukuksuzca işimden, aşımdan edildim. Bana yapılan bu haksızlık, maalesef münferit bir olay değil. İzmir Büyükşehir Belediyesi bürokratları ve yöneticileri başkan Cemil Tugay’ın talimatı ile işçi çıkarmak, başkanın gözüne girmek,varolan koltuklarınıkorumak için birbirleriyle yarışıyor.
İşçileri işinden edebilmek için geliştirdikleri yöntemle “personel fazlalığı”, “performans düşüklüğü” ve "verimsizlik" gibi gerçek dışı bahanelerle onlarca emekçi ücretsiz izne zorlanıyor, işten çıkarılıyor. Binlerce emekçi son icatları olan ve hiçbir yasal dayanağı olmayan "havuz" sistemine alınarak geleceksizliğe ve açlığa terk ediliyor.
İşçi düşmanlığın yeni adı: “Havuz Sistemi”
Havuz sistemi, işçiyi kendi isteğiyle istifa etmeye zorlamak için kurulan, sistematik ve bilinçli bir psikolojik baskı düzenidir. Bu sistemde işçiye maaş ödenmez, SGK primi yatırılmaz; ama başka bir işte çalışmak isterse “haklı fesih” tehdidiyle karşı karşıya kalır. Yani işçi, açlıkla işsizlik arasında tercihe zorlanır.
Bu uygulama, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı Cemil Tugay ve yönetiminin bilinçli ve sistematik olarak yaptığı emeğin kıskaca alma hamlesidir. İzmir gibi “hak, hukuk, adalet” söylemlerinin yüksek sesle dile getirildiği bir kentte, bu kadar açık ve organize bir emek düşmanlığı kabul edilemez.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanan bu tablo, emekten yana olduğunu iddia eden CHP yönetiminin, ne yazık ki AKP iktidarının emek karşıtı politikalarına benzer bir yol izlediğini göstermektedir.
Bugün havuza alınan işçiler, yarın işten çıkarılmak üzere sıraya konulan emekçilerdir. Eğer bu gidişata “dur” denmezse, her gün bu liste daha da uzayacak.
Unutulmamalıdır ki:
Belediyelerde yaşanan ekonomik krizlerin, bütçe açıklarının sorumlusu biz emekçiler değiliz! Biz bu sistemin kurbanlarıyız, ama sizin işçi düşmanı politikalarınıza boyun eğmeyeceğiz. Bizi sessizce kıyıma uğratamayacaksınız.
Tüm kamuoyunun gözleri önünde yaşanan bu onursuz uygulamalar, İzmir Büyükşehir Belediyesi yönetiminin CHP’nin kuruluş ilkeleriyle ve sosyal belediyecilik anlayışıyla bağlarını nasıl kopardığını açıkça ortaya koymaktadır.
İzmir emekçileri yalnız değildir. “Havuz” adı altında kurulan bu güvencesizlik rejimine karşı birlikte mücadele edeceğiz!
Burada sormamız gereken çok önemli bir soru var:
Personel fazlalığı bahanesiyle işten çıkarılan ya da ücretsiz izne gönderilerek açlığa ve güvencesizliğe terk edilen emekçiler varken, Cemil Tugay ve yönetimi, kendilerine alan açmak ve siyasi geleceklerine yatırım yapmak için mi binlerce kişiyi işe almıştır?
İşten çıkarılan emekçiler, Cemil Tugay ve ekibinin kişisel siyasal planlarının kurbanı mı edilmektedir?
Bugün belediyedeki tüm bürokratlar, şirket yöneticileri ve hatta Cemil Tugay’a yakın CHP yöneticileri bile, son dönemde işe alınan binlerce kişiden haberdardır.
O halde şu sorunun yanıtı verilmelidir:
Eğer belediyede gerçekten personel fazlalığı varsa, neden hâlâ yeni personel alımı yapılmaktadır?
İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu ikiyüzlü ve tutarsız politikadan derhal vazgeçmeli; emekçilerin onurunu çiğneyen bu uygulamalara bir an önce son vermelidir.
Bu, sadece benim ya da diğer emekçi arkadaşlarımın sorunu değil, bu, İzmir'in emek dayanışmasına, demokrasi kültürüne ve adalet inancına yapılan bir saldırıdır.
İzmir’de yaşanan bu tablo ne bireysel bir sorun ne de münferit bir uygulamadır. Bu tablo, örgütsüzlüğün nasıl bir güvencesizliğe dönüştüğünün, muhalif bir belediyede dahi emeğin nasıl değersizleştirildiğinin resmidir. Bu tablo, İzmir halkına verilen sözlerle taban tabana zıt bir uygulamanın belgesidir.
Bugün, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanan bu işçi kıyımı, artık açıkça bir sınıf meselesidir.
İşten atmaların bahanesi “personel fazlalığı” değil; biat etmeyen, susmayan, hak talep eden emekçilerin hedef alınmasıdır.
Hatırlayın; bu kent, Gezi Direnişi'nde Ethem'in, Ali İsmail'in, Berkin'in çığlıklarına kulak kesildi. Bu kent, zulme ve haksızlığa boyun eğmedi. Bu kent 19 Mart darbesine karşı tek yürek oldu. İzmirliler kent suçlarına karşı, hak ihlallerine karşı hep birlikte direndi. Şimdi de kendi içimizde, kendi şehrimizde yaşanan bu işçi kıyımına ve baskı politikalarına sessiz kalamayız! Yine hep birlikte direnmeliyiz kentimizin huzuru için yan yana durmalıyız!
CHP'li bir belediyenin, "emek dostu" olduğunu iddia ettiği halde, kendi bünyesindeki emekçilere yönelik bu pervasız tutumu, kabul edilebilir değildir. Parti ilkelerine ters düşen bu uygulamalar, sadece mağduriyet yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda siyasi bir erozyonun da kapılarını aralıyor.
Bizler, emekçiler olarak biliyoruz ki, birlikten kuvvet doğar! Tek başına bir çığlık, rüzgarda kaybolabilir; ancak birleşen sesler, en yüksek duvarları dahi aşar.
Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
Bu nedenle, sizlere tarihi bir çağrı yapıyorum. Bugün bana yapılan, yarın hepimize yapılabilir.
Gelin, bu sessizliği bozalım! Bu kentte emeği yok sayanlara karşı birlikte ses çıkaralım. Bu işçi düşmanı politikalara karşı ortak bir ses, ortak bir duruş sergileyelim.
Bu kentte adalet yeniden tecelli edene, tüm haksızlıklar son bulana dek mücadeleye devam edeceğiz. Sizlerin de bu onurlu mücadeleye omuz vermenizi, sesimize ses katmanızı bekliyoruz.
Unutmayın, susarsak sıra hepimize gelecek! İzmir kaybedecek! Ama birleşirsek, kazanacağız! Gün; emeğe, demokrasiye ve onurlu yaşama sahip çıkma iradesini gösterenlerin günüdür.
Dayanışma ile,
Ulaş Lokumcu