Bundan 10 ila 12 bin yıl önce gerçekleşen tarım devriminden önceki bir dönemde avcı – toplayıcı olan bir homo sapiens olduğunuzu ve bir kılıç dişli kaplanla karşılaştığınızı düşünün.
Bugün aydınlık ve kalabalık sokaklarında bile güvensiz hissettiğimiz bu dünyanın bir de o zamanki ıssızlığında, en azdan en çok zararlı ve vahşisine kadar tüm canlıların bir arada olduğu dünyada, o zamanın en büyük yırtıcılarından biriyle karşı karşıyasınız. Bu durumdayken, kendimizi kendisine teslim ettiğimiz amigdalanın yarattığı kaygı ve korkuya verebileceğimiz üç farklı tepki mümkün olabilir: Ya olduğumuz yerden hemen uzaklaşacağız ya karşımızdaki tehlikeyle savaşacağız ya da durumumuzu kabul edip diz çökeceğiz. Bu üç farklı tepkinin de altı farklı sonucu var diye kabul edebiliriz.
Koşup kaçmayı denediğimizde kaplan peşimizden gelmeyebilir ve kurtulabiliriz ya da saatte 50 km’ye ulaşabilen hızıyla bizi kıskıvrak yakalar ve ölürüz. Kendisiyle dişe diş bir kavgaya tutuşabiliriz ve kötü günündeyse belki kazanır ve onu alt ederiz ya da kılıç dişlerinin kurbanı oluruz. Kaçmanın ya da savaşmanın mümkün olmadığına karar verip olduğumuz yere çökebilir, yakın zamanda karnını doyurduysa yanımızdan geçip gitmesini izleyebilir ya da 120 derece açılabilen ağzında ölümün karanlığını görebiliriz. Mümkün bu üç tepkinin her biri birer olumlu birer de olumsuz olarak sonuçlanma ihtimalini barındırıyor içinde. Her ne kadar bu canlıya karşı her üç durumda da şansımız az olsa da olumlu olarak nitelendirdiğimiz tüm sonuçların her biri bizi denemeye iten çok önemli bir güç de barındırıyor ardında: “Umut”.
O zamanlardan bugüne kalmış, böyle bir hikayenin nasıl sonuçlandığına dair bir yazıt, tablet, bilgi ve dahi herhangi bir rivayet bile yok. Bu değilse bile buna benzer pek çok hikaye yaşanmış ve benzer olasılıkları içinde barındırmış ve bazılarının kazananı homo sapiens olmuş, umut gerçeğe dönüşmüştür muhakkak. Aksi halde insanlığın bugüne kadar ulaşması mümkün olmazdı. Binlerce yıl içerisinde yaşanan fiziksel ve bilişsel evrim ve gelişmede insanın umut etmesinin bir yeri olduğunu düşünüyorum. İnsanların bireysel ve bazen de topluluk olarak, ısrarla aynı şeyler için çabalaması, ele geçirmek için savaşması, aynı denemelerden farklı sonuçlar, kötü zamanların geçmesini, gidenin gelmesini, yok denecek kadar küçük ihtimallerin gerçek olmasını beklemesi ancak bazen; görülemeyecek, bilinemeyecek, hissedilemeyecek ve var kabul edilemeyecek kadar küçük bir umudun varlığıyla açıklanabilir. Tabii ki yanlış anlaşılmasın, umudu var ve gerçek kılan şey sadece inanç değil elbette. İnsanı, daha önceden beceremedikleri, olduramadıkları ve başaramadıklarının içinden çıkaran ve onu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği “deneyimlerinden öğrenme ve bunu yeni karar ve eylemlerine uygulama” becerisidir. Yani insanı bugüne getiren şey kuru kuruya bir umut değildir. Son deneyiminin olumsuz sonuçlarının sebeplerini kavrayarak yeni bir; yol, yöntem, araç kullanarak, bir öncekinden farklı eylemde bulunan insan, başlarda soluk bir ışık, düşük bir ihtimal olan umudunu bir gerçekliğe dönüştürebilecektir. İşte bu bir noktada, beklemekten bilmeye geçilen bir aşamadır.
Bugün de insanın, içinde bulunduğu toplulukların ve daha büyük çerçevede de toplumların hem olumlu hem de olumsuz sonuçları olabilecek nice; konu, olay ve durumla karşı karşıya olduğunu ve olabileceğini söyleyebiliriz elbette. Belirli aralıklarla, neredeyse döngüsel olarak tekrarlanan; savaşların, ekonomik krizlerin, doğal afetlerin ve daha birçok olumsuzluğun insanları mutsuz ve gelecek için de umutsuzlaştırdığını söylemek mümkün. Öyle ki herhangi bir konu veya durumla ilgili sürekli olarak beklentilerinin dışında sonuçlarla karşılaşan birinin benzerleri ve yenileri ile ilgili kötümser olması normal olduğu gibi bu aynı zamanda “öğrenilmiş çaresizlik” olarak bildiğimiz şeydir. Yani bu, konu veya durum her ne olursa olsun farklı, olumlu veya daha iyi bir sonuç almanın mümkün olmadığına dair inanç ile buradan doğan umutsuzluk, insanın sonrakiler için istemsizce yarattığı önyargıdır. Önyargı, insanın herhangi bir şey hakkındaki önceki deneyimlerinden doğan ve çoğunlukla da olumsuz olan düşünceleridir. Olanın veya olacak olanın öncekilerle aynı, eşit veya benzer derecede olumsuz olacağına dair kesin kanaat. Bunu yani önyargıyı aşmaya yardım edebilecek en önemli adım onu besleyen bakış açısını değiştirmek; bugünkü, şimdiki, şu anki koşulların öncekilerden farklı olduğunu ve dolayısıyla onlardan farklı sonuçlar doğurabilme olasılığını görebilmektir. İşte o farklı sonuçlar doğurabilme olasılığını görebilmek de yine insanın içindeki umudun filizlenmesini sağlayacak can suyudur. Öyle ki ummak, zorlukların içinde gizlenmiş; korku, kaygı ve endişenin karanlığında görünmez olmuş, aydınlığa açılan kapıları insanın fark etmesini sağlayabilir.
Üzerinde yaşadığımız bu koca kürede, her geçen gün; ekonomik, sosyal, kültürel ve daha birçok alanda umduğumuz gelişmeleri hala göremesek ve hatta yeni dalgalarla umutlarımız alabora olsa da yarının, öbür günün, her yeni bir anın yepyeni olasılıkları barındırdığını unutmamalıyız. Yaşamda kimi zaman kendimizi kendi korku, endişe veya kaygılarımızla sınırlandırmış ya da dış etkenlerle sınırlandırılmış, yorgun ve yılgın hissetsek de bir şeylerin iyi olabileceğini hala umabiliriz. Umut etmek karardır, iradedir, biz ondan vazgeçmediğimiz sürece kimsenin elimizden alamayacağı haktır. Olur da bir an için gözden kaybolduğunu düşünürseniz; hayatının büyük bölümünde pek çok zor zaman ve olaylar yaşamış, yetim kalmış, hastalanmış, yaralanmış, hakkında idam kararı verilmiş, vatanının dört tarafı işgal edilmiş, içinde bulunulan tüm imkansızlıklara rağmen kendisine inanan ve güvenen kadını, erkeği, genci ve yaşlısıyla birlikte; büyük bir azim, kararlılık ve dirayetle bu büyük cumhuriyeti var eden Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şu sözünü hatırlayınız; "Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir tanımadım."
Not: Geçen haftaki yazımın ilk paragrafındaki (baskıya yansıyan) bir harf eksikliği nisan ayında çıkan “İlham Veren 100 Cümle ve Bir Yaşam Felsefesi” kitabının bana değil Platon’a ait olduğunu algısını yaratmış olabilir, düzeltmek isterim.