2025-2026 eğitim – öğretim yılı, dağ gibi sorunla, bir taraftan yoklukla, yoksullukla mücadele eden öğretmenlerin ve velilerin isyanlarıyla başladı.

Güncellenen eğitim programları öğrenciyi merkezliydi. Gerçekten de idealinin olması gerektiği gibi. Peki huzurlu bir ailede uyanmayan, mutlu bir öğretmenle gününü geçirmeyen çocuğun akademik başarısını arttırmayı hedefledik (yalnızca hedef) diye mi eğitimde de uçuyoruz? Sıra öğrencinin sınavlarda kaç soruyu doğru çözdüğüne gelene kadar aşmamız gereken o kadar çok engel var ki… Oysa değişikliğe tam da bu noktada ihtiyaç duyuldu.

Yeni yüzyıl maarif modelini planlama gerekçeleri sıralanırken PISA (Programme for International Student Assessment – Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) ve TIMMS (Trends in International Mathematics and Science Study – Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması) sınavlarındaki başarısızlığımız önemle vurgulandı. Her iki sınav için de soru hazırlamış bir eğitimci olarak şunu söyleyebilirim ki; alınan sonuçlar sürpriz değildi. Uluslararası sınavlar, kabul gören uluslararası öğretim anlayışının öğrenme ortamlarına ne düzeyde yansıdığını değerlendirmeyi hedefler. Günlük hayattaki sorunların üstesinden gelmek için, okulda öğrenilen problem çözme becerilerinin etkili kullanılması anlayışını kapsar. Ülkemizde uygulanan bu ortak sınavların sonuçlarının bilimsel geçerliliği yoktur. Çünkü bizim sistemimiz bahsettiğim anlayışla örtüşmez.

Değişen, dönüşen dünya, gelişen teknoloji ve ihtiyaçlar, insanın arayışı düşünüldüğünde eğitimde de reformlar kaçınılmazdır. Fakat bu gerçekleştirilirken kapsamlı araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle eğitim-öğretim materyalleri hazırlanırken sadece akademisyenlerden değil, mesleğini sahada icra eden öğretmenlerden de destek alınmalıdır. Araştırdığımda, belirli sayıda öğretmenin hazırlık çalışmalarına dahil edildiğini öğrendim. Özel görüşmelerimden fikirlerinin, sunmak istedikleri katkıların dikkate alınmadığı izlenimini edindim.

Bütün koşulları idealmiş gibi düşünerek, okul türleri arasındaki farkları hiçe sayarak, sadeleştirme adı altında tüm ders müfredatlarının içini boşaltıp sistematik öğrenmeden uzaklaşarak başarı beklemek hayal gibi. Örnek olarak alınıp incelenen ülkelerin sistemlerine gelince; öğrenci merkezli ve yaparak, yaşayarak öğrenme modelinde fiziksel şartlar önemlidir. Bizim okulları pislik götürüyor, tuvaletlerde sabun, tuvalet kâğıdının olmaması toplantılarda gündem maddesiyken hangi laboratuvarlarda, atölyelerde ve kırk, elli kişilik sınıf mevcutlarıyla ders vereceksiniz? İyileştirme için bir planınız var mı? Gördük ki yok. Yani yine plansız, programsız, pilot uygulama yapılıp eksikleri giderilmemiş, ‘sorgulamadan uygulayın’ diye topu öğretmene atmış bir sistemle karşı karşıyayız.

Öğretmen uyum sağlamak için elinden geleni yapıyor. Diğer yandan, ay başını getirmeye çalışıyor. Kirasını ödeyebilse yiyecek ekmeği yok, çocuğuna harçlık verse kendi ihtiyaçlarını karşılayacak gücü yok. Gelin görün ki ülkenin geleceği emanet edilmiş, görev kutsal. Ne zaman sorunlar dile getirilse, “fedakârlık mesleği” diye açıklama yapılıp konunun üstü kapatılıyor. Neden hak ettiği maaştan feragat ediyor öğretmen? Kusura bakmayın ama buna fedakârlık değil, başka bir şey deniyor!

Eğitimin diğer ayağındaki veli deseniz, o da perişan. Çaresizliğini kime kusacağını şaşırmış durumda. Tek çocuğu olan bile eğitim masraflarını karşılayamıyor. Güçlükle karşılayabilen kendisini şanslı sayıyor. Cinnet geçirenler, intihar edenler, çocuklarını elleriyle öldürenler var. Bütün bunlar hiç olmuyormuş gibi, dayatılan bir programla bilim insanı yetiştireceğimizi iddia eden akademisyenlere inanmıyorum. Konuyu temelden ele almadıkça, ne yaparsanız yapın sonuç alamazsınız. Bizim liseye geldiği halde okuma yazma bilmeyen öğrencilerimiz var. Hem de azımsanamayacak sayıda. Bunun çözümü, onları tamamen dışlayıp, ‘herkes liseye gitmesin’ demek değil. İlköğretimden itibaren çözülsün bu düğüm. Hayatlarına nasıl devam edecekleri konusundaki karar elbette yine kendilerinin.

Kaosun ortasındaki zavallı öğrenciler… Bedelini onların ödediği yanlışların dönüşü yok. Kendilerinden beklenenlerle sınanıyorlar. Hayalleri, mutlu gelecek planları, umutları olması gereken yaşlarda asabi, mutsuz, ne istediklerini bilmez haldeler. Yorgunlar.

Yeni bir dönem başlıyor, çizdiğim karamsar tablo için üzgünüm. Bir bütünden söz ediyorsak bütün bileşenler tıkır tıkır çalışmadıkça sistem çöker. Çocuklarımıza, gençlerimize daha da geç olmadan sahip çıkalım istiyorum. Aydınlık günleri hak ediyorlar. Geleceklerinden kaygı duymadan yaşamayı da. Bulunduğunuz yerden bir bakın, siz bunun sağlanması için ne yapabilirsiniz?

Kaynak: https://tymm.meb.gov.tr/ogretim-programlari