Türkiye’nin büyük sorunu sosyal çürüme, dönüşü olmayan yerlere sürüklendi. Toplum olarak başkalaştık. Geçtiğimiz haftanın haberini muhtemelen duymuşsunuzdur.
Kocaeli’nin Gebze ilçesinde yanında çocuklarıyla okul yolundaki baba, süratli şekilde yanlarından geçen aracın sürücüsünü sözlü olarak uyarınca aralarında tartışma çıkıyor. Aracından inen sürücü öfkesine hâkim olamayıp çocuklarının gözü önünde, babanın boğazını sıkıp tokat atıyor. Olayın videosundaki görüntüler gayet net.
Sokaklarımız ne hale geldi? Hangimiz gördüğü bir kuralsızlığa korkmadan tepki verebiliyor ki? Bakın verseniz de bu babanın başına gelen ucuz atlatmış haliniz olacak. Canınız pahasına ortaya atılacaksınız. Benzer durumlar karşısında durup düşününce belki çoğumuz haklı olarak davranmaktan vazgeçiyor. Ses çıkartmadıkça da kanunsuzluk hepimizin başını daha çok derde sokuyor.
Peki kurumlara ne kadar güveniyoruz? Hala güvendiğimiz kurumlar var mı diye merak edip araştırdım. İSAR’ın Türkiye Genel Sosyal Saha Araştırması (TGSS) kapsamında 2024 yılında yayımladığı Türkiye’nin Toplumsal Haritası başlıklı raporun bulgularına göre hazırlanan grafiği inceledim. Ülkede kurumlara duyulan toplumsal güven ciddi ölçüde zedelenmiş. Grafiğe göre, halkın en yüksek güven duyduğu kurum -her şeye rağmen- %72 ile TSK, en düşük güven duyulan kurum ise %8 oranı ile siyaset kurumu. Bu demektir ki siyasal kurumların toplumsal sorunlara çözüm üretme kapasitesi kalmamış. Çünkü liyakat inancı zarar görmüş. Dürüst çalışmayla, eğitim yoluyla donanım kazanarak başarıya ulaşılabileceği yönünde inancımız yok artık.
Onun yerine modernlikten geriye doğru evrildiğimiz davranış kalıplarımız var. Oysa TÜİK verilerine göre 2008’de %13.5 olan 25-34 yaş arası yükseköğretim mezunu oranı, 2024
yılında %44.9’a yükselmiş görünüyor. Toplumsal algıda giderek olağanlaşan bir çürüme boyutu daha…
Gelelim bireyler arasında güvene. Bireyler arasındaki düşük güven düzeyi neye sebep olur? Kuralların ihlal edilmesini meşrulaştırma eğilimi artar. IPSOS’un 2022 yılında 30 ülkeyi kapsayan Interpersonal Trust Across the World araştırmasına göre, “çoğu insana güvenilebilir” ifadesine katılanların oranı %14 ile en düşük güven düzeyine sahip ülkeler arasındayız.
Toplumsal kutuplaşma, ahlaki değerlerin ait olunan gruba göre biçimlenmesine neden oluyor. Haksızlıklar da meşruiyet kazanıp savunulabiliyor, yayılıyor.
Dildeki dönüşüm toplumsal değişimle birlikte kaçınılmaz olarak gözlemlenmekte. Artık doğru ve yanlışı ayırt etme kapasitemiz bulanıklaştırılmış. Cezasız veya eksik yaptırımla sonuçlanan her olay, “yapanın yanına kar kalır” algısını güçlendiriyor. Ülkemizde hukukun üstünlüğü tartışmaya açık.
Eğitim sistemi ve medya bu konuda iş birliği içinde olarak güvenin toplumsal dokudaki yerini perçinlemelidir. Sadece kurumlar değil nesiller arası devamlılık da böyle mümkün olabilir. Kriz anları daima köklü değişimler için fırsat pencereleri açar.
Ne yaşarsak yaşayalım toplumsal özeleştiri önemli, can acıtsa bile! Eğriye eğri, doğruya doğru diyemedikçe şikâyet etmeye mahkûm kalmaktan ötesi yok. Kendi adıma, ait hissetmediğim bir toplumun bireyi olmak her geçen gün zorlaşıyor. Çekip gitmek değil kalıp hak ettiğim gibi yaşamak istiyorum. Beğenmiyorum evet ama hiçbir yere de gitmiyorum, mücadelem devam edecek, olduğum yeri ait hissettiğim yer haline getirene dek.
Kaynakça:
TGSS. (2024). Türkiye’nin toplumsal haritası 2024.
https://www.tgss.org.tr/yayinlar/turkiye-nin-toplum-haritasi-tgss-2024-ozet
IPSOS. (2022). Interpersonal trust across the world.
https://www.ipsos.com/en/interpersonal-trust-across-world