Son zamanlarda kendimize sık sık sorduğumuz soru: bu gerçek mi?
Ben doğmadan yalnızca günler önce gösterime giren ve benim gibi X kuşağı olanların önce çocukluklarına, ardından tüm hayatlarına damga vuran “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmi de sevginin gerçeğini sorguluyordu. Asya, İlyas ve Cemşit hafızalarımıza kazındı. Sevgi neydi? Hep birlikte, bana göre talihsiz bir kuşak olarak gerçek sevginin peşine düştük.
Gelin görün ki, bırakalım sevgiyi, yediğimiz domatesi burnumuza götürüp, “işte gerçek domates kokusu!” derken kendimizi yakalayınca içimiz az burkulmadı. Mesela yumurtanın da gerçeğini aradık. Kaç numarayla başlamalı kodu, tavuk gezen mi oturan mı, ayrıntılarıyla araştırdık. Sütün, yoğurdun, yağın, peynirin sahtesini ayırt etmenin yollarını öğrendik. Her birimiz nasıl olduysa her konuda uzman kesildik, hiç anlamadık.
Elbette bu mesele yiyeceklerle sınırlı kalmadı. “Gerçek dostluklar böyle değildi. Kötü bir döneme denk geldik,” diye dert yanan yananaydı. Çünkü ebeveynlerimizin yer aldığı dost sohbetlerini, yaşadığı kardeşlikten öte komşulukları, ağız tadıyla, kalabalık bir coşkuyla yenen gerçek yemekleri hatırlıyorduk. Ucundan da olsa yetişmiştik unutulmaz zamanlara. Anılarımızda, mis kokulu yaz akşamlarında bir araya gelen dostların çocukları olarak yarattığımız dünya capcanlı. Kıkırdaşmaların hiç susmadığı, az oyuncak ama bol hayal gücüyle kurulan oyunlar… Fakat yetişkinliğimizde, kendimizi hiç de ait hissetmediğimiz sessiz sofralara oturup kalktık, kapımızı çalmayan, kapısını çalmadığımız bir sürü komşumuz oldu, patili dostlarımıza sığındık. Belki sadece onların tepeden tırnağa gerçekliğine inandık. Yalnızlaştık.
Peki ya aslında hepimiz bir illüzyonun içindeysek? Önceki hafta sonu, heykeltıraş Ozan Ünal’ın, ‘Rüya Hissi Süsler, Hafıza Anıyı’ adlı belgeselinin ilk gösterimi için Urladam’daydık. Ozan Ünal için, ‘an’lar vardı. ‘An’ları yakalayıp hakkını vererek yaşayanların gerçekten yaşadıkları söylenebilirdi. Diğerleri sadece gelip geçiyordu dünyadan, varlıkları bir fark yaratmıyordu. Yokluklarında da aranmıyorlardı. Mutluluk ve mutsuzluktan bahsedilirken bağıl bir kavrammışçasına yaklaşılmalıydı bu kavramlara. Bir insan tamamen mutlu veya mutsuz olabilir mi? Gerçek mutluluğun tanımı var mı? Varsa bu tanım değişken olabilir mi? Daha da önemlisi algımız bize oyun mu oynuyor? Bence cevaplardan çok soruların kıymetli olduğu noktalar… Bir de kafadaki tüm bu soru işaretlerinin heykellere yansıdığını düşünün. Sanırım aynı duyarlılıklarla yeryüzüne pencere açan az sayıda kişiyiz. Ve hayat, benzerini bulunca daha gerçek…
Bazen internette sarsıcı fotoğraflar ve videolar görüyorum. Kişilerden, durumdan, varsa olaydan derinden etkilenmişim. Yorumlara gözüm kayınca anlıyorum ki onlar da gerçek değilmiş. Artık sanal olanı gerçek olandan ayırmak epey güç, neredeyse imkânsız. Seyrettiğim olay normalde öyle gelişmemiş, zürafanın yavruları böyle olmaz, şarkıyı orkestra çalmıyor ki, derken dipsiz bir kuyuya daha düştüğümü fark ediyorum. Tam o anda her şey çok yavan, düpedüz boş geliyor. Sonuçta neyi, nasıl görmek istediğimize içerik üreticileri bizim adımıza karar verdiğine göre tüm zaaflarımıza da hakimler. Yavru kediyse yavru kedi, güzel kadın ve kaslı adamsa en kolayı, çocuklarla ilgiliyse veya bir mutluluk reçetesinden bahsediyorsa videonun beklendik rekor tıklanma sayısı… Böyle uzayıp gider. Çoğu eğlenceli ve zararsız görünen içerikler gibiyse de aklımıza yanıltıcılığıyla tehlikeli olabileceği, zarar verebileceği de geliyor.
Mesela, aslında hiç olmayan bir tarihin bu yolla yazılabileceğini biliyoruz. Tanık olmuştuk hatırlarsanız, miting alanlarındaki katılımcı sayısını olduğundan fazla göstermek için bile sahte görüntüler üretildi. Savaş görüntüleri diye izlediğimiz haberlerin ne kadarı gerçek? Savaş, savaştır. Olduğundan daha iyi veya kötü demiyorum ama kendi adıma gerçek olanı duymak, bilmek istiyorum. Gerçek olana dokunmak istiyorum. Boyutları tüm kalbimle görebilmek… Buna iznim var mı? Hayır, istediğimiz gerçekliği seçmekte özgür değiliz maalesef. Algımızla oynandığı sürece de bağımlı kalacağız.
Bugünkü kahvaltıdan itibaren etrafınızı algılarken ne kadar özgürsünüz bir bakın derim dostlar. Öncelikle halimizin farkına varmak en önemli adım olacaktır. Gerçek bir hafta sonu geçirmenizi dilerim.