“Gerçek neydi?” başlıklı son yazımda gerçekler üzerine söyleştik. Karşıtını bilmenin önemini vurgulamayı hatırlatır gibi, geçtiğimiz hafta boyunca sahte diplomalar ortaya çıkmaya devam etti.

İmamın da sahtesi olur muymuş demeyin, evet olurmuş işte. Yavuz Koç, sahte İmam Hatip Lisesi diplomasıyla açık öğretim İlahiyat Fakültesi’nden de diploma aldıktan sonra tam on iki yıldır imam olarak görev yapmış. Yapmış diyorum çünkü hiç kimsenin ruhu duymamış.

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mümin Şahin de kendi oğlunu aynı üniversitede Hukuk Fakültesi Mezunu yapmıştı. Hiçbir sınavı kazanamayan Yiğit Şahin, aslında hiç girmediği bir bölümden mezun olup işini yapıyor! Bu haberi gören ebeveynler ve yıllarca ne çabalarla girdikleri sınavlarda okullarında dirsek çürüten öğrenciler ne hissetti? Sınavı kazanma sürecindeki zorluklar, uykusuz geceler, baş edilmesi gereken kaygılar, onca emek… Ardından kazanılan okulları bitirmek için verilen insan üstü mücadele, anne babaların varını yoğunu seferber ettiği seneler. Düşünsenize, birisi bunları hiç yapmadan geçip gidiyor yanınızdan, üstelik de hukuk temsilcisi olacak! Hukuk Fakültesi’nden yeni mezun olan bir evladın annesi olarak, öğretmen olarak, sorumluluklarını daima yerine getirmiş bir vatandaş olarak da bunu hiç sindiremedim. Olayları aklımdan çıkaramıyorum. Üstelik ortaya çıkarılanların bazıları bunlar. Ya henüz bilmediklerimiz? Hiç bilmeyeceklerimiz?

Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi İdris Bozkurt, ki artık kendisi Din Hizmetleri Müşaviri olmuş, kopya ve torpille girilen işlerden elde edilen gelirin ‘helal’ olduğunu söylüyor. Bu bilgiyi acaba nereden edindi? İşin kötü tarafı, bilgiyle kimsenin işi yok. Bu insanlar kendilerinden emin. Hatta karşılarında kendimizden şüphe edebiliriz, o derece fütursuz bir kitleden söz ediyoruz. Kulağa çok tehlikeli gelmiyor mu?

Çocuğunuzun karşısına çıkan öğretmen gerçek olmayabilir mesela. Oysa pek çok ‘gerçek’ öğretmen atanamadığı için intihar etti, ediyor…
“O kadar da olmaz” dediğimiz ne varsa misliyle oluyor. Hiçbir şey yaşanmamış gibi davranamayız. Aynı zamanda, kötülüklerin içinde kaybolursak kendimize gelemeyiz. Toplumsal huzur ve mutluluk için her türlü kutuplaşmaya karşı direnç göstermemiz şart. Sağlıklı iletişim kurma becerilerimizi kaybetmeden, şiddet dili kullanmadan. Çünkü, meydana gelen olayların sonuçlarını konuşmadan önce sebeplerine bakmamız gerekir. Son noktaya gelene kadar, tüm süreçte neler yapıldı veya neler yapılmadı?

Kitabının ‘Türkiye Nasıl Mutlu Olabilir?’ adlı bölümünde Prof. Dr. Acar Baltaş, toplumsal düşünce yapısının nasıl olumlu yönde değişeceği sorusuna cevap verirken meraktan bahsediyor. Merak, özgürleşmenin başlangıcıdır. Merak, düşünmeyi gerektirir. Elbette tutarlılık da önemli. Günümüz Türkiye’sinde ise demokratik çerçevede fırsat eşitliği, sosyal adalet gibi hak arayışının hayata geçmesi gerekirken toplumda korku duygusu ağır basıyor. Demokrasilerde sabah saat beşte tweet attığı gerekçesiyle insanlar göz altına alınmaz. Bu açıdan bakınca da insanlar korkmakta haksız sayılmaz. Demokrasi kültürünün yerleşmesi aynı zamanda eğitim ve toplumsal bilinçle ilgili bir farkındalıktır. Herkesin benzer standartlara sahip olduğunun bilinmesi doğal olarak eşitlik düşüncesini yaratır. Günümüzde insanlar ve sınıflar arasında sosyo-ekonomik açıdan uçurumlar var. İnsanlar bu tablodan hoşnutsuz ancak neye isyan edeceklerini bilmiyor. Öfkeli ve tahammülsüz, sürekli yetersizlik duygusu yaşayan insanlar…

Baş ucu kitaplarımdan birisi de Küçük Prens. Yukarıda bahsettiğim bölümde, oradan bir alıntı da var: “Keşke herkesin ömrü vicdanı kadar olsa,” diyor Küçük Prens. Eğitim derken insanların ahlaken eğitilmelerine de vurgu yapmak durumundayız. Aksi takdirde kimin gücü kime yeterse…

Anladıkça sorumluluklarımız artıyor değil mi? Düşünmek için enerji ve zaman harcıyoruz. Oysa yargılamak her zaman kolay. Çıkardığımız derslerle yolumuza devam ederken bireysel mutluluğumuz için toplumsal mutluluğun önemini hiç aklımızdan çıkarmayalım.

Bugünkü çaylar demli, kahveler acı olsun ki damağımızda iz bıraksın. Enerjilerimizi doğru yerlere koyarsak hayatı oradan geliştireceğimizin artık farkındayız.
Kaynak: Acar Baltaş, Hayat En Çok İyileri Kırar, Kronik Kitap, 1.Baskı, Şubat 2024, İstanbul.