İnsanların büyük bir kısmı okuduğunu veya izlediğini hiç anlamıyor. Yerinizden kıpırdamadan, sosyal medyada paylaşımların altına yazılan yorumlarda da bunu gözlemlemişsinizdir. Anlamasa da mutlaka fikri var herkesin, bu apayrı bir inceleme alanı. Neden en sıcak, samimi, sevgi dolu gönderilere karşı bile öfke dolu, saldırgan tavırlar takınıldığı konusu ise ayrıca ele alınmalı.

Çalınan Dikkat adlı kitabında Johann Hari’nin, “Çağımızın parolası ‘Yaşamayı denedim ama dikkatim dağıldı’ olabilir mi diye düşündüm,” cümlesini okuduğumda duraksadım. Peki dikkat becerilerimizin gitgide azalması kişisel hatamız mı? Bu durum, sadece bireysel düzlemde değil toplum genelinde de krizlere yol açıyor. Odaklanma konusunda ne olup bittiğini anlarsak olanları değiştirmeye başlayabiliriz. Yazar James Baldwin şöyle diyor: “Yüzleştiğiniz her şeyi değiştiremezsiniz ama yüzleşmeden hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.”

Telefonlarımıza bir gün içinde kaç defa dokunuyoruz? Sanki bütün dünyayla bağlantı halindeyiz, herhangi bir konuda olup biten her şeyi öğrenebileceğimizi hissediyoruz. Bu sürat bize iyi geliyor yanılgısına düşüyoruz. Oysa çok yorucu hale geliyor ve maalesef her türlü boyutuyla derinliği kaybediyoruz. Derinlik için zaman, derinlemesine düşünmek gerekir. İlişkilerde derinlik için de zaman gerekiyor. Enerji gerekiyor. Dikkat göstermeniz gerekiyor değil mi? Derinlik gerektiren her şey zarar görüyor. Yüzeye doğru çekilip duruyoruz.*

Yazdığım cümleleri kafasını sallayarak okuyan çoğu okurun, yatağa girdiğinde bile, belki eşine, belki de çocuklarına dokunmak, onlara sarılmak yerine, elini o metal soğukluğa attığına eminim. Sonra giderek artan yalnızlık hissiyle baş etmeye çalıştığına da… Oysa kaçırdığımız bir şey yok. Bu kadar hızlı olmak zorunda değiliz. Anı yaşama becerimizi kaybetmekten nefret ederken, aynı zamanda adeta bunun gerçekleşmesi için çalışmak çelişkili…

Sune Lehmann, Fizik eğitimi almış ve Danimarka Teknik Üniversitesi Uygulamalı Matematik ve Bilgisayar Bilimi Bölümü’nde profesör olarak görev yaparken, bir süre sonra sadece fizik alanında değil kendi içinde olup bitenleri de incelemesi gerekeceğini fark etmiş. Böylece Avrupa’nın dört bir tarafındaki bilim insanlarıyla birlikte şu hayati soruya yanıt vermek için gerçekleştirilmiş en büyük bilimsel çalışmayı başlatmış: Kolektif dikkat aralığımız sahiden daralıyor mu? Twitter, Google dahil konuların değişim hızlarına bakmışlar. Tüm veriler herhangi bir konuya zamanla giderek daha az odaklandığımıza işaret etmiş. Bir de geçmişi tarayarak 1880’lerden günümüze kadar yazılmış kitapları, konuların yükseliş ve düşüşlerini özel yöntemlerle analiz etmişler. Bir nevi geçmişin hashtag’lerini bulmak olmuş bu. Ortaya çıkan sonuçlar; 130 yıldan uzun süredir, her on yılda konuların gündeme yerleşme ve gündemden düşme hızı gitgide arttığını göstermiş. Kolektif dikkat aralığımızın daralmakta olduğuna ilişkin dünya üstünde toplanmış ilk kanıt olmuş bu. Öyleyse tek neden internet değil! Hangi yolla olursa olsun (televizyon, radyo, basın) sisteme ne kadar enformasyon pompalarsanız, insanların o enformasyonun tek bir parçasına odaklanabilecekleri zaman azalıyor.

Bu kapsamda, harekete geçip hayatımızı kökünden değiştirmek mümkün mü? Araştırmaları incelerken farkındalığım arttıkça, televizyon izlemeyi uzun yıllardır bırakarak ne kadar doğru yaptığımı anlıyorum. Sosyal medya konusunda günlük saat kısıtlamasına gidiyorum, haftada bir güne bile düşürülebilir. Haberleri sosyal medyadan almayıp gazete, dergi aboneliklerimizi devam ettirsek? Daha fazla kitap okusak… Bunlar da denenebilir.

Kabul etmemiz gereken bir gerçek de şu ki, çoklu görev (multitasking) makineler için uygun olsa da bizler için bilimsel olarak değil. Her ne kadar bazen aynı anda pek çok şeyi düşünebildiğimizi sansak da kanıtlar, beynimizin görevler arasında geçiş yaptığı sırada yeniden şekillendiğini, performansımızın düştüğünü, çünkü bunun zaman aldığını, yavaşladığımızı, sonuç olarak, yeniden odaklanmak için geçen zamanı da kaybettiğimizi gösteriyor. Yetişkinlerde tek bir işe odaklanma süresi ortalama üç dakika iken, bir şeye odaklanmışken dikkatiniz dağıldığında aynı odaklanma durumuna geri dönmenizin ortalama yirmi üç dakika sürdüğü ortaya çıkmış. Aman dikkat!

Onca mesele dururken çok mu acildi sanki bu meseleleri yazmam? Bireysel çabalarla dağılmış dikkatimizi toplamaya çalışmak yetmez mi? Hari, “dikkatimizi bizden çalan kuvvetlerle kolektif olarak yüzleşip onları değişime zorlamamız gerektiğini” belirtiyor. Dikkati dağılmış bir toplumun, önündeki en önemli sorunlara bile odaklanamayacağını ve çözüm üretemeyeceğini de. Bu nedenle mesele acil.

Ortada bir suç yokken sebepsiz günlerce, aylarca hapsedilenlerin yanında durmak yerine ‘normal’ doğum diye bir şeyi tartışmamalıyız. Kadın cinayetlerinin politik olduğunu anlayıp anlatmak yerine aile kavramının aslında ne demek olduğuna, çocuğumuz yoksa aile sayılıp sayılmayacağımıza cevap aramamalıyız. Ekonomi dibe vurmuşken ve her birimiz geleceğimiz için endişelenirken, belirsiz yarınlarımıza kaygıyla bakarken, sözde taraflar yaratıp, diğerini ötekileştirip düşman yaratmamalıyız. Niye birbirimize düşelim? Hepimizin ortak derdi insanca yaşamak. Çok şey istemiyoruz. Odaklanmanın zamanı geldi de geçiyor. Önümüze bakalım.

Bu sabah kahvaltısında benim gibi, sadece yaşadığı anda kalarak ileriye bir adım atanlara selam olsun. Gerisi kendiliğinden gelecektir.