Bir varoş mahalle tabiriyle, havadan sudan konuştuğunuz arkadaş sohbetlerinizin tam ortasına oturup tam da sizin yaptığınız gibi havadan ve sudan yazacağım ben de..

Sıcak havaların başlamasıyla birlikte çıkan orman yangınlarında binlerce mi, yoksa on binlerce mi diye bilemediğimiz canlıların ölümlerine tanıklık ettik her birimiz. Kimimiz yakından, kimimiz sosyal medyadan, kimimiz tv den gördü kıpkızıl cehennemin tüm canlıları içine alıp yuttuğu o görüntüleri. Derin bir nefes alamadan, biri bitmeden biri başlıyor dediğimiz dönemleri ardı ardına yaşamaya başladık ya da hep böyleydik de unutan tarafımıza denk geldi tüm yaşananlar.

Ülkecek maşallah, sabır madalyası takılmasını falan talep etmek gerekli. Başımıza ne gelse ‘acımadı ki’ deyip kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Elbet yine öyle yaptık. Bir tarafta düğünler, dernekler, bir tarafta tabutlar cenazeler. Ucu bucağı olmayan, olsa da görünmeyen şehitler kervanına yenilerini ekledik. Geçen haftalarda orman yangınlarında on bir insanımız can verdi. Şahadet şerbetini içtiler dedik, Allah’tan rahmet diledik kaldığımız yerden aynı düdüğü çalmaya devam ediyoruz. Kıldık cenaze namazlarını, başsağlıkları dilendi, ardından birkaç duygusal video, son gönderilerinin altını çize çize yapılan paylaşımlar, son mesajlarını duygusal bir müzik, birkaç can alıcı cümleyle hesaplarımızdan paylaştık oturduk bekliyoruz.

Kaybettiğimiz diğer canlılar insan olmadıkları için semaya el açıp şükretseler yeridir. Ortada insan ihmalinin olduğu, ölümle sonuçlanan her trajik olay için mutlaka bir şehit paketimiz mevcut elimizin altında.

Yani bizim ülkede ne kolay diye hala öğrenememiş ve soranlarınız varsa, bizim ülkemizde bir ölmek kolay bir de şehit olmak. İç darlığı yaşıyorsanız, ekonomik krizden kaynaklı borçlar boğaza dayandıysa, kendinizi yalnız ve kimsesiz hissediyorsanız, başa çıkamayacağınız bir derdiniz varsa ve artık son raddedeyseniz hiç öyle intiharla falan uğraşmayın efenim. Neme gerek bir sürü eziyet, bir sürü maddi külfet ne gerek var. Bırakın kendinizi ülkenin sevgi dolu, vefakâr, cefakâr kollarına.

Elbet size göre de uygun bir ölüm, uygun bir şehitlik mertebesi bulunacaktır. Hadi bu da benden bir spoiler olsun hepinize. Özellikle dezavantajlı bir kesimdenseniz ful paket, ücretsiz kargo ve adrese teslim cenaze merasimi garanti diye düşünebilirsiniz.

İçlerinden seç beğen, böyle de bir seçeneğimiz var elbette. Sel olur, deprem olur, bıçaklanma, sokakta adresini şaşıran kurşun, hiç tanımadığın birinin bilmem ne kılıcı ile gibi uzunca bir liste mevcut ülke kayıtlarında. Liste o kadar uzun ve fantezi dolu ki olmaz bu da yoktur diyeceğiniz her türlü ölüm şekli mevcut. Hadi diyelim hiç birini beğenmediniz hemen pes etmeyin efenim bu da yeni bilgi ülkede içecek su kalmamış.

Hani içecek suyu geçtim sevgili Öncel Öziçer’in tabiriyle ‘göz yıkayacak su kalmadı’. Kendisi kibarlığından göz dediyse de cümlenin içinde saklanmış kelimeyi hepiniz fark etmiştir mutlaka. Yani hiç öyle çok uzun yaşayacakmışsın gibi umutsuzluğa kapılmana gerek yok sevgili okur. Ben çok bahtsızım bunca seçenek içinden biri gelip beni bulmaz diyorsan da, deme... Eğer banka hesabında milyon dolarların, kaybetmekten korktuğun bir koltuğun yoksa saydıklarımdan biri döner dolaşır ya sana ya da sana benzeyen yan komşuna denk gelir. Bu durumda umutsuzluğa kapılmadan hepimiz sıramızı bekleyeceğiz.

Kıssadan hisse mi diyorduk, bu durumlarda çok emin olmamakla birlikte, kısa vadede ölüm garantili bir ülkede yaşıyorsanız hiç öyle yaşamak istemiyorum falan tribine girmenize gerek yok. Ülkenin de bizleri yaşatası pek yok zaten.

Son yazdığım cümleyi destekleyen bir konuşmayı paylaşmak isterim sizlerle.

*

‘Lütfen ormanlık alanlarda ateş yakmayalım. Çöp, şişe gibi benzeri maddeleri ormanlık alanlara atmayalım. Küçük bir ihmal binlerce dönümlük ormanı ve binlerce canlıyı yok ediyor. O canlıların feryatları, o canlıların adeta feryat ederek can vermelerini duymuşsunuzdur değil mi? Yangınlarla mücadele ederken kahramanlarımız şehit oluyor’

**

‘Bize yardım edici, bol bol ferahlatıcı, faydalı, zarar vermeyen ve gecikmeden gelen bir yağmur ihsan eyle yarabbi. Yarab yağmurlarını bol bol milletimiz için, devletimiz için, vatanımız için senden istiyoruz. Bol bol yağmurlarını gönder yarabbi. Yarab bizlere emaneti koruma şuuru, sorumluluk bilinci ve tedbirli bir hayat nasip eyle yarabbi.’

**

Ülkenin bugünkü koşullarında her anlamda önemli bir yer kaplayan Diyanet işleri Başkanı Sayın Ali Erbaş’ın iki ayrı konuşmasından bölümler paylaştım. Çok talihsiz bir durum demek dışında yazacak bir cümle bulamıyor insan, desem de inanmayın, yazacak çok şey var elbette.

‘Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.’

Diyanet için ayrılan ve diğer bakanlıklar için ayrılan bütçeyi buradan yazıp günah açma derdinde değilim elbette. Sevgili Ali Erbaş ve diğer yetkili ama sorumlu olmayan tüm sorumluların dinde tek ciddiye aldıkları cümle ‘Dünyada kulların kusurunu örtenler, âhirette mükâfatını görürler.’ cümlesi olsa gerek ki bakanlıklara ayrılan bütçeler, fuzuli giderler yerine neden yangın söndürme uçaklarımız az diye sormak istemiyor kimse.

Sayın Diyanet İşleri Başkanı da itibardan tasarruf olmaz konusunu önemsemiş olmalı ki, hiç değinmiyor oralara hemen sokağın başından kıbleyi döndürüyor Allah’a. ‘Biz yapamadık ey Rab, sen hele bir yağmur yağdır’ deyiveriyor. Ölen itfaiye erlerini korumak için paraya kıyıp gerekli teçhizatı alamadık ve koruyamadık diyemiyor da, ölen kahramanlarımız deyip şehit bayrağına sarıveriyor hemen.

Ez cümle…

Dervişe sordular: ‘Ne anladın dünyadan?’

Derviş cevap verdi: Ölülerin sevgi ile anıldığı yaşayanların sevgisizlikten öldüğü bir dünyaya şahit oldum. Ölülerin toprağına çiçek ektiler, yaşayanların bahçesini talan ettiler…

Yangılarda canlarını, mallarını, evlerini kaybeden tüm canım insanlara geçmiş olsun ve başsağlığı dileklerimle…