Sizlere bu haftaki yazımı başka bir ‘bahane’ sokaklarından yazıyorum.

Okuyanların ‘köşe yazıların buram buram üzüm kokuyor’ diye dile getirdikleri yazının bu haftaki adresi Artvin Merkez'de yer alan ‘Limit Pub’ diye çok tatlı bir yer. Ay be canım okurlar, okumayanlar, biz ne zaman keyfimizden, hani şöyle bir Karadeniz turu olsun deyip gezebildik ki? Gezmelerimiz bile biz hayata dair planlar yaparken, hayatın önümüze 'dank' diye koyup ’al yaşa’ dediği şeylerden ibaret sanırım. Ben kendi kendime hafta başında muhteşem bir hafta planlayıp, hatta planlarıma sadık kalacağıma kendim bile inanmayıp, sadık kalmam için Zeynep Noter önünde antlar verip, sözler içtim su niyetine.

İçtik içmesine de hafta daha hafta sonu gelmeye yüz tutmadan, tutacak yüzü kalmadığını anlayıp görevini sanki başka gündemlere devretti bir anda… Sevgili müdürümsü, müdürden öte canım, bizlerle hani şöyle yarın motive toplantısı tadında ama biraz üzüme biraz eriğe düştüğümüz bir gün planlayalım diye plan çabaları güderken, kendi gündemimiz ve bağlı olduğumuz bir sürü kocalardan ibaret hayatımızda, biz plan gününü değil plan günü gelip bizi buldu sanki. Burada bile tutturamadık velhasıl. Bir süredir

üzerine konuştuğumuz gecenin jübilesini bizden bağımsız gündemlerin mavimsi renklerine emanet edip başka motiveli, dertleşmeli buluşmalara deyip kapattık geceyi. Biz kapattık geceyi kapatmasına da gündüzlerin kekremsi griliği sardı haftanın kalan günlerini.

Bu haftanın en trajikomik olayına ucundan değinip devam edelim. ‘Ucundan değinelim’ dediysem de altını üstüne getirsek ağlayacak halimize gülmek dışında başka bir faydası olmadığı için.

"Ne için yaşıyoruz? Güvenlik yok, iş yok, gelecek yok, hukuk yok, anayasa yok, yaşıyoruz. Bu yaşamak çok kutsal, öyle mi? Öyle değil, yaşamın kendisi değil kutsal olan. Kutsal olan adil bir yaşam, kutsal olan onurlu bir yaşam, kutsal olan güvenli bir yaşam, kutsal olan haysiyet sahibi bir yaşam. Yaşamın kendisi değil kutsal olan, sırf yaşamak değil."

Bir protesto gösterisinde bu konuşmayı yapan Selçuk Kozağaçlı birkaç gün önce sekiz yıldır tutuklu bulunduğu hapishaneden tahliye edildi sessiz sedasız. O kadar sessiz bir tahliyeydi ki, Kozağaçlı yaptığı açıklamasında "Beni öğleden sonra öyle hiç sebepsiz kapının önüne bıraktılar. Üç parça naylon torbamla birlikte bir otobüs durağına bıraktılar." diye ifade ediyor gülerek. Tahliyesinin üzerinden yirmi dört saat geçmeden, tahliyesine yapılan itiraz nedeniyle tekrar tutuklandı. Daha serbest kalınmasındaki absürtlüğe attığı kahkahanın sonunu getiremeden bıraktıkları sokağın tam karşı tarafından alıverdiler bir anda.

Çağdaş Hukukçular Derneği Onursal Başkanı olan Kozağaçlı bunun yanı sıra Soma Maden Faciası gibi birçok toplumsal olayların avukatlarından sadece biri. Kalanları kimler emin değilim. Özellikle avukatlar son yıllarda genelde içeride olduğu için toplumsal olayları bu denli savunan ve hala tutuklanmayan var mı kestiremiyor insan. Sadece Avukatlar deyip sınırlamak insanın içine sinmiyor elbet. Güzide ülkemin güzide mesleklerine sahip birçok kişi, su içerken bulunmuş gerekçelerle ya içerideler ya içeri alınmak üzereler ya da adaylar.
Sadece meslek sahipleri mi, elbette değil. Çiçeği burnunda üniversite öğrencileri siftahlarını yaptı mazallah, şimdi lise öğrencileri güzide adaylar arasında yerlerini aldı. Sonrası mı? Sonrası evren kerim efenim. İlkokul, anaokul diye devam etmez diye sadece umut ediyoruz.

‘Başladığın yazının bu konuyla ve Artvin ile ne alakası var?’ diyenler elbette olacaktır. ‘Benim zevklerim sizin nezdinizde makul bir zemine oturmak zorunda değil.’ deyip devam edeyim. Haftanın başında kurduğum hiçbir şey benim planladığım gibi olmasını geçtim planımın yanından teğet bile geçmedi. Ben muhteşem bir üzüm gecesi hayal ederken gece olmasa bile birkaç gün sonrasını bol limonlu ve bol tuzlu turşu ile kapattım. Ben kendimle ilgili planlar yaparken annemin hastanede olduğunu öğrendim. Yaz tatilinde gezmek için plan yaptığım Artvin’e annemin hastalığı nedeniyle apar ve toparlanmadan geldim. Ben kendi planımı yaparken hayat hep el yükselterek ve dayatarak geliyor üstüme üstüme.

Hepimizin yarını düşünmeden, yarının ne olacağını bilmeden yaptığı planları, hayalleri, kurduğu cümleleri, attığı mesajları, gittiği ya da gitmek istediği yolculukları vardır elbette. Hepimiz yarının ne olacağını bilmeden, bugünü hoyratça harcayan insan olmaktan çıkmış yaratıklara dönüşmek üzereyiz.

Sadece yarın kendimizin olmadığı üzerine cümleler kurup, asla ‘Ya biz kalan taraf olursak?’ diye düşünmeyen nankör, egoist bencil insanlar topluluğu olup çıktık! Bir anda değil elbette, nakış nakış, dantel dantel işlenerek geldik bu günümüze. El emeği göz nuru bir toplum olduk, kendi varlığından utanan ve hep karşı tarafı suçlu gören.
Yine kısa diye başlayıp dökemediğim içimle birlikte, dökeceklerimin kalanını haftaya bırakarak son cümleyle bitirmek isterim. Hayat kısa, kendimizin öldüğünü düşünmekle değil değer verdiğimiz kişilerin en sonuncusunu kaybettiğimizi düşündüğümüzde nasıl oluruz, ne hissederiz onu düşünürsek belki doğru yol olmasa bile patika yola giden izlere varırız.

Sevdiklerinizi kaybetmeden okuyunuz.

’Hayat kısa kuşlar uçuyor’.