Geldik bir haftanın daha sonuna. Her ne kadar "son" diye yazsam da herkese gelen son bana yine gelmemiştir. Az da olsa herkesin dinlenmesine fırsat veren canım bayram tatilinden bana izin çıkmamıştır, efenim.

Gerçi bunu böyle yazdığıma bakmayın, bayramın hiçbir suçu yok. Bugün haber müdürüm ve sorumlu yazı işleri müdürümü yan yana yakalamanın heyecanıyla tam dedikodu yaptıkları esnada odaya "dan" diye girdim. Bir işi bahane ederek girdiğim çok mu belli oldu, emin olmamakla birlikte "ben bu hafta yazmıyorum değil mi?" diye sormamın ardından ikisinin bakışlarının ortada çarpıştığı ve çıkan yıldırımın üzerime düştüğü bir an yaşadım.

O kadar heveslendim ki izin yapacağıma, kursağımda kalması bir tarafa, kursağımda kalanları tatil yaptığınız beldelere salacağım ki tüm kirliliği birlikte paylaşalım. Normalde aynı noktada birleşemeyen iki müdürüm, bayram olsa bile benim köşe yazmam konusunda hemfikir oldular, efenim. İznime çökmek onların kararıysa, Word sayfası benimdir. Köşe yazdığım bilgisayar onlarınsa köşe benimdir tadında volta atıyorum bembeyaz sayfanın ortasında. Ülkemizde en popüler şey elinde tespih racon kesmek. Biraz da onların gazına gelerek aldım mause'u elime, taktım kulaklığımı kulağıma, tüm sosyal medyada "ulan bana Melankolik Selda derler, anasını yazan ben, babasını yazan ben, kardeşini kalemleyen yine ben, oğlumun çocukluğundan girer, çocukluğundan çıkarım, var mı ulan yaz diyen?" ruh halinde oturdum yine Bahane masasının bana ayrılan köşesine.

Bana da yeter ki yaz demesinler, efenim; giriş kısmından gelişme kısmına geçmek gazete sayfasının yarısını dolduruyor, malumunuz. Bir türlü gelişme kısmına hızlı adapte olamayan ben, ilk defa hızlı bir giriş yapacağım.

Hepimiz hızına yetişebildikçe gündemi takip ediyoruz mutlaka. Bildiğimiz, görmezden geldiğimiz, umursamadığımız ya da görüp, bilip, umursayıp unuttuğumuz bir konudan bahsetmek isterim. Teröristlerin ışık hızıyla değiştiği, vatan hainliğinin bir türlü doğru adresi bulamadığı, suç örgütü listesinin ucunun bucağının olmadığı bir döneme denk geldik ve maalesef dönem uzun ve uzun bir süre de bizimle olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Bu kadar hızla değişen gündemler ortasında, yargı paketi adı altında örtülü af diye bir cümle girdi hayatımıza. Bir taraftan demokratikleşme ve barış kelimeleriyle tekrar hasbihal etmeye başlamışken, hâlâ "gak" diyenin gözaltına alındığı, "guk" diyenin tutuklandığı bir süreçte hangi demokrasi diye ağzımızı açtık, her zamanki gibi izliyoruz. Biz daha bunu bile "Aman, iki kelimeyi bir araya getirmeye müsaade etmeyenler barışı mı getirecek?" diye sorgulayıp içinden çıkamazken, yeni çıkan yasa ile yarın kimler hiçbir şey yapmamış gibi aramızda dolaşmaya devam edecek, onu bekliyoruz.

Olmayan yeteneğimle bulduğum bilgilere göre, eğer taslak yasalaşırsa topluma kazandırılmadan topluma salınacak kişiler kimler diye paylaşmak isterim, bana dert olanları. Diye yazıyordum ki ne göreyim, yine gündemi yakalamakta geç kalmışız ve birileri tabakhaneye bo... yetiştirme telaşını andıran bir hızla taslak halinde olan ve toplumda derin yaralar açacak bir kararı alelacele imzalamış ve hayata geçirmişler.

İlk çıkarılacak kişiler serbest bırakılmış ve içeride kalan diğer aile üyesi için yeni bir af talebinde bulunmuş bile. Ben yine de geç kalmışlığın yarattığı derin üzüntü bir tarafa, bu yasayla adaya geri dönenleri "aman ağzımızın tadı kaçmasın, Ali Rıza Bey" diyen Hayriye Hanım edasıyla yazmaya devam edeyim. Hiç düşünmeden imzaladıkları bu kağıt parçasıyla deprem davası hükümlüleri, Çorlu tren kazasında ihmali olanlar, Sinan Ateş’in katilleri, Şule Çet ve Pınar Gültekin gibi kadın cinayeti failleri, maden faciası sorumluları, 6 yaşında evlendirilen H.K.G’nin istismar sanıkları gibi failler indirimden yararlanacak ve yarın hiçbir şey olmamış gibi aramızda dolaşmaya devam edecekler. O kadar da kötü bakmayalım, efenim; infaz yasasından yararlanamayacak insanlar da var elbet. Hep var olsunlar, bizleri düşünüp tüm suçluları aramıza salmıyorlar elbette.

Mesela katliam davalarında mağdurların avukatlığını yapan Can Atalay, Gezi Davası'ndan kaynaklı içeride olan Osman Kavala, serbest bırakıldıktan bir gün sonra tekrar tutuklanan Selçuk Kozağaçlı ve Kobani Davası hükümlüsü Selahattin Demirtaş yasalaşan her neyse ondan faydalanamayacak. Hangi yasa bize ne getirip ne götürüyor, takip etmeyi bıraktığımız bu dönemde, kendi hayatımızın bile maddi imkansızlıklar yüzünden kontrolden çıkıp şarampole yuvarlanmakla sürekli yüzleştiğimiz ama hâlâ ufak manevralarla ıskaladığımız üç günlük hayatımızda kaçışı yok; Squid Game filminin gerçeğini yaşayacağız.

Bir tarafımız cennet, bir tarafımız cehennem olan dünyada yangınlara rağmen cehennem tarafında yer almakta onurdur elbet. Toplumsal saçmalıkların tavan yaptığı, ülkenin tımarhaneyi arattığı bu süreçte yazıyı Şule Aydın’ın cümlesinden alıntı yaparak bitireyim. Aklınızı kafatasınızda tutabileceğiniz bayramlar diliyorum.