Bir varmış bir yokmuş, hukuk diye bir şey varmış. Ama bizim ülkede bu hukuk, biraz "özel bir versiyon"muş. Normal ülkelerde avukatlar müvekkillerini savunurmuş. Bizde ise avukatlar önce kendilerini savunmayı öğreniyorlarmış.
Son model savunma tekniği: "Sayın hakim, müvekkilim şöyle bir dursun ben önce kendimi baştan savunabilir miyim?" imiş…
"Bağımsız yargı" denir ama "bağımsız" kelimesinin anlamı her gün değişirmiş
Deliller bazen dosyada, bazen "özel arşivlerde" bulunur, gizli tanıkların ifadesi emmioğlum söyledi, amcam kızı görmüş şeklinde olurmuş.
Kararlar genellikle "yüksek yerlerde" alınırmış ama neresi olduğu söylenmezmiş.
Ama herkes bilirmiş. Beni de paketlemesinler korkusu yüzünden diller lal olmuş.
***
Savcıların Harika Gerekçeleri’ne gelelim şimdi:
"Müvekkilini savunduğun için seni tutukluyorum."
"Kanunlara uyduğun için şüpheli buluyorum."
"Hukuku savunduğun için hukuka aykırı hareket etmiş sayıyorum."
İktidarın Sihirli Kelimeleri ise:
"Hukuk devleti" (ama sadece biz istediğimizde)
"Yargı bağımsızdır" (bağımsızlık derecesi duruma göre değişir)
"Kanun önünde eşitlik" (eşitlik oranı %0 ile %100 arasında değişken)
Medya tarafı:
Çamur medya: "Hukuk işliyor!"
Bağımsız medya: "Hukuk çalışmıyor!"
Sosyal medya: "Hukuk mu? O da ne?"
***
Bu uğursuz masalın sonu henüz yazılmadı. Korku filmi diye bir gerçeği yaşıyoruz.
Bir gün uyanacağız ve "Hukuk gerçekten var mıydı yoksa biz mi uydurduk?" diye soracağız.
O güne kadar tutuklanmamak, akli melekelerimize sahip çıkmak için uğrayacağız.
Boncuklu Deli İbrahim’e rahmet okutan günler geçiriyoruz çünkü.
Sonumuz hayır olacak buna eminim, ama o gün artık bir an önce gelsin ya hu ne olur gelsin!