Hayat gerçekten çok garip… İnsan koşarak uzaklaştığı yere, kendinden emin biraz da korkak adımlarla geri dönebiliyormuş. Kendinden emin çünkü bir şeyleri özlediğini biliyor; korkak çünkü ne ile karşılaşacağını bilmiyor. En azından ben böyle hissettim.

Tam 1 haftadır yıllar önce kaçtığım yeri karış karış geziyorum. “Neden bilmiyorum ama gitmem gerektiğini hissediyorum” diyerek geldiğim yerde neyi özlediğimi çözemedim tabii. Doğrusu herhangi bir “şey” özlememişim sanırım. Yıllar sonra gördüklerimin hiçbiri tek başına bir anlam ifade etmedi; yaşadığım anılar olmadan. En son 10 ay önce görüştüğüm babamda bile bu duyguyu yaşayınca işler benim için daha da garipleşti.

Evden her gün mahalleye gidiyorum diyerek çıktım ve buradaki çevremden aldığım cevap hep aynı oldu, “yine mi?” Aynı mahallede büyüdüğüm arkadaşım “Ben bile senin kadar gitmiyorum. Artık eskisi gibi değil oralar, ne anlıyorsun her gün gitmekten?” diyor. Artık eskisi gibi olmadığını anlıyorum; Oraların, buraların, anıların, insanların…

Bugün yine gittim, bizim zamanımızdaki gibi cıvıl cıvıl olmadığını görmek için. Eskiden böyle değildi diyerek üzülüp evimin karşısında oturacaktım. Tam olarak öyle olmadı. İlk defa sokakta oynayan birkaç tane çocuk gördüm. Duygulandım. Çocukluğumda, işe giderken bizim maçımıza denk gelip 5-10 dakika bizimle oynayan o abi gibi yanlarına gidip oynamak istedim. Ama hep dediğim gibi eskisi gibi değildi. Çocukları tanımıyorum zaten, yeni taşınmışlardır diye düşünüp yürümeye devam ettim. Tam o sırada çocuklardan biri arkamdan adımla seslendi. Mahalledeki arkadaşlarımdan birinin kardeşiydi seslenen. En son gördüğümde 5-6 yaşlarındaydı Berat. Şimdi benim mahalleden taşındığım yaştaydı. Sarıldım, duygulandım… Ne kadar değişmişsin cümlesine hiç beklemediğim bir cevap aldım, “Mahalle kadar değişmedim Eren Abi, siz varken daha iyiydi artık eskisi gibi değil”

14 yaşındaki çocuk bile 5 yaşındaki anılarını şuan yaşadıklarına tercih ediyor diye düşünmeden edemedim. 8 sene önce çok küçükler diye oynadığımız oyunlara almadığımız çocuklarla sohbet ederek turladık mahalleyi. Sessiz sedasız silinmeye başlayan anıları havada yakaladık ömürlerini biraz daha uzatmak için. Bu sefer de “peki, şunu hatırlıyor musun”lar havada uçuştu. Hepsini hatırlıyorduk. Daha doğrusu unutmamaya çalışıyorduk. “Hiçbir şey eskisi gibi değil” cümlesi bir isyan değildi aslında, o çocuklar için de benim için de… Bugünlerimizi kaybettiğimiz günlerde en azından bugünleri anlamlı kılan anıları diri tutabilme çabasıydı. Biz de tüm gün bunun için çabaladık, “tam şurada top oynamıştık”, “burada düşüp dizimizi kanatmıştık”…

Benim için ne kadar verimli bir ziyaret olsa da yeni fark ettiğim şeyler sayesinde bir o kadar buruktu. Anılarda yaşamanın anıları diri tuttuğunu ama insanın ömrünü tükettiğini fark ettim. En azından bendeki etkisi bu şekilde. Bunu nasıl dengelerim bilmiyorum. Sanırım bu farkındalık beni rahatsız etmeye başlayana dek anıların peşinde koşmaya devam edeceğim. Ama biliyorum, bir gün anıları askılıkta tutmayı başarıp eskiden de güzeldi ama şimdi her şey eskisinden de güzel diyebileceğiz.