Yeni yıldan önceki son yazım. Böyle söyleyince daha garip hissettirdi. 2025 kötüsüyle, daha kötüsüyle bazen de çok daha kötüsüyle geçti ve bitti. Her 31 Aralık’ta yeni yılın daha güzel geçmesi umuduyla 10’dan geriye sayıyoruz ama seneler hiç şaşırtmıyor. Anlık mutlulukların arasında ömürlük mutsuzlukları ittiriyor bize. Yine de öğrenilmiş çaresizliklerimizi bir kenara bırakıp geleneği devam ettirelim. O sene bu sene, mutlu yıllar…
Yeni haftaya girerken bile “ne olaylı haftaydı be” denilen bir ülkede “ne olaylı bir yıldı” dememek mümkün değil. Gerçekten de ne yıldı ama…
Yaktılar
“Aile yılı” ilan ettikleri 2025’in daha ilk ayı bitmeden, 21 Ocak’ta Bolu Grand Kartal Otel’de çıkan yangında 78 kişi hayatını kaybetti. Onlarca aile yok oldu. Çıkan yangında torunlarını kaybedip “beni şimdi kim arayacak” diye feryat eden dede, “diğer torunların var, Allah onları size bağışlasın” cevabını aldı siyasilerden. Yine yangında yakınlarını kaybeden bir yurttaş, davanın 22 Eylül’deki duruşmasında, “çocuklar mutlu olsun diye götürüldü oraya. Yaktılar torunlarımı, tanısalardı böyle yapmazlardı” cümlelerini kurdu gözyaşları içerisinde. Sonuç olarak hiçbir yetkili istifa etmedi. İstifayı geçelim yüzü bile kızarmadı.
Söndürdüler
Çok acı ama şu an yazdığım veriler büyük ihtimalle değişecektir. 2025 yılının il 11 ayında 349 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. Bunların 267’si kadın cinayeti, 82’si şüpheli ölüm olarak kayda geçti. Öldürülen kadınların çoğu evlerinde öldürüldü. Nerde olduğunun asla bir önemi yok. Asıl odaklanılması gereken farklı bir nokta ama oran bu olunca “o saate orada ne işi vardı” diyenler “o saatte evde ne işi vardı” diyemiyorlar.
Yıllarca, yüzlerce, binlerce kadının hayatı söndü. En sonunda AKP Genel Başkanı 5 Aralık 2025’te katıldığı Uluslararası Yerel Yönetimlerde Kadın Zirvesi’nde "Ah bu hayat çekilmez" şarkısı ile karşılandı. Bu zirvede bu şarkını seçilmesi nokta atışı olmuş. Aklın yolu bir Sayın Genel Başkan, bu iktidarla bu hayat çekilmez.
Soğuttular
Çok arasam da bununla ilgili 2025 yılına ait net bir veri bulamadım. Gündemi takip etmeye çalıştığım her hafta “….. Metrosu’nda intihar vakası”, “… yaşındaki genç hayatına son verdi” gibi haberler görüyorum. Ne yazık, kaostan geçilmeyen ülkemizde sadece gençler değil her yaştan yurttaş baktıkları hiçbir yerde umut göremedikleri için yaşamlarına son veriyorlar. İnsanları bu buhrana mahkûm eden hiçbir siyasi de çıkıp bu insanları neden yaşatamıyoruz diye sormuyor. A’sı B’si C’si fark etmiyor, el birliğiyle insanları hayattan, bu ülkede yaşamaktan soğuttular.
Tutukladılar
Bir yıl boyunca gündeme düşen olayları başlıklar altında hatırlatırım diye yazmaya başlayıp fazla uzun olur diye yazamadığım her başlığa tepki gösteren insanları tutukladılar. Mikrofona konuşan vatandaşı, ekranlara çıkan gazetecileri, insanca yaşamak istiyoruz diyen gençleri, yaşamak istiyoruz diyen kadınları…
Şimdi de sadece bu yıl MESEM’lerde hayatını kaybeden 17 çocuk işçinin, kardeşlerinin hesabını soran 16 sıra arkadaşımızı tutukladılar. Tam 22 gündür özgürlüklerinden mahrumlar. Ama suçları büyük (!). Nasıl olur da “çocukları çalıştırıp emeklerini ‘cep harçlığı’ vererek sömürelim hatta çalışırken ölmelerine sebep olalım” demek yerine onların haklarını savunurlar? Suçları büyük olduğu kadar şansları da bir o kadar küçük sıra arkadaşlarımızın. Bilmem kaç suç kayıtları olsaydı ellerini kollarını sallaya sallaya çıkarlardı. Ama hepsi tertemiz, el mahkûm. İçeri attırabilecekleri suç bulamayınca yapıştırıyorlar “Cumhurbaşkanına hakaret”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamalarını. Sonra haydi Allah kurtarsın. Çünkü bu memleket kimseyi kurtarmıyor.
Görecekler…
Ne zaman bilmiyorum, nasıl hiç bilmiyorum… Eninde sonunda insanları açlığa, sefalete, umutsuzluğa, karanlığa mahkûm eden kim varsa, yarattıkları karanlıkta bir anlık aydınlık için mum ararken bulacaklar kendilerini. Onlar gününü, bir anlık mutluluğa hasret kalan bu insanlar da gün yüzü görecek…