On binlerce yıldır medeniyet üzerine medeniyet kuranların topraklarıdır, Anadolu. Göbeklitepe’den Truva’ya kadar yeryüzüne zaman tüneli inşa ettiğimiz için yüzlerce medeniyet, muhtemelen binlerce insan grubu Anadolu’yu eşsiz bir mozaik haline getirmiştir.
Anadolu’da kurulan devletlerin koydukları yaşam kuralları, inşa edilen yapılar, kültür hazineleri onları ayırmakta ve tarihsel süreci tanımlamakta yardımcı olsa da birbiri ile etkileşimde bulunan kitlelerin bugüne taşıdığı şey iki türlüdür: Birisi egemenlik ve bağımsızlık için savaşlar, diğeri ise sevgi, dayanışma ve yardımlaşma değil midir?
Bugüne kadar gelen felsefecilerin yaklaşımları, kaşiflerin haritaları, aşkı tüm dünyaya yansıtan kahramanlar bu toprakları vatan olarak benimseyenlerin tarihsel birikimidir.
Evet bu özel coğrafyada 1000 yıldır Türkler var. Türkler Selçuklular, Osmanlı İmparatorluğu ve devamı Türkiye Cumhuriyeti ile var ama, öncesinde Gazneliler, Karahanlılar diye geriye gidersek Milattan Önce 220 yılında kurulan Hun İmparatorluğuna kadar gideriz. Binlerce yıldır süregelen kültür Anadolu’ya gelinceye dek birçok ülkeden geçti, bir kısmı da Hun akıncılarıyla Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya taşındı.
1990’larda şirket kurup oturum aldığım Macaristan’da Türklerin ne kadar sevildiğini gördüm. Oradaki erkeklerin neredeyse beş kişiden birisinin adı Attila idi. Birçok yerde Türk izi vardı. Birisini söyleyeyim, Budapeşte’deki Gül Baba Türbesi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzölçümü yaklaşık 784 bin kilometre kare. Oysa Osmanlı Devleti 1299’da 5 bin kilometrekare alana sahipti. Osmanlı’nın sınırları Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim döneminde çok genişledi 14 milyon 983 bin kilometrekareye ulaştı.
Yavuz savaşçı padişahtı. Mısır seferinde Memlûk Sultanlığını yendi, kutsal emanetleri İstanbul’a getirdi ve Memlûk halifesi III. Mütevekkil’den halifeliği devraldı. Yavuz’un padişahlığı 8 yıl sürdü. Kendisinden sonra gelen III. Murad imparatorluk sınırlarını 18 milyon 900 bin kilometrekareye dek genişletti.
Burada birkaç ilginç konuya değineyim: III. Murad, Osmanlı İmparatorluğu’nun 12. Padişahı ve 91. İslam Halifesi olarak hiçbir sefere çıkmadı. Peki ne yaptı? Devlet bürokratlarının seçimini iyi yaptı, sefere onlar gitti ve savaştı. Öte yandan III. Muradın yaklaşık 500 cariyesi vardı. Altı eşi ve 100 - 130 arasında çocuğu vardı. Murad 1595 Yılında 48 yaşında vefat etti.
Anadolu’daki tarihsel katkılara göz atarsak; Hititlerin anıtlarından, Lidyalıların mezarlarına, Roma eserlerinden, Selçuklu, Osmanlı yapılarına dek çok geniş yelpazede tarihi eserlerimiz var. Göbeklitepe kazıları ise “insanlık tarihi” teorilerini 19 bin yıla taşıyarak dünya literatüründe devrim yarattı. Osmanlı döneminde yapılan tersaneler, basılan kitaplar, askeri eğitim konusunda geliştirilen okullar başlı başına Türk kültürünün devlet düzeninin sistemsel yaklaşımlarındandır.
Türk kültürünün Avrupa kültürü ile kaynaşmasıyla ya da etkileşmesiyle ortaya iyi ilişkiler kurarak komşuluk yapmak gibi bir anlayış gelişti. Bunu Mustafa Kemal Atatürk “Yurtta barış dünyada barış” sözüyle Birleşmiş Milletlerin de kabul ettiği bir ideoloji haline getirdi. Ancak, 250 yıllık bir parasever ülke, hiçbir insani değer taşımadan sadece paraya dayanan yaklaşımla kendisinden başka tüm ülkeleri içinden çökertmeye dışarıdan savaştırmaya çalışıyor. Paranın etkisi önemli. Teknolojik ilerleme ile dünyayı kendisine tutsak hale getirmeye çok da yakınlar. Bu saldırgan tutuma karşı silahlanmak komşu çatışmalarını önleyebilir ama silahlar kültürsüz ülkeden alınır ve onlar için kullanılırsa yarınlar riske girer.
Evet, Anadolu yazgısı binlerce yıllık bir düzen anlayışıdır. Paraya değil iç içe, birlikte yaşamaya öncelik veren bir yaşam biçimidir. Bu da sabır, hoşgörü, sevgi ve dayanışma ile mümkün olabilir.
Bu yaşam biçiminin ülkemiz var olduğu sürece devam etmesi dileğiyle tüm okurlarımın yeni yılını bu vesileyle kutlar, mutluluklar dilerim.