İnsan dediğin tuhaf bir varlık efendim. Neremizden tutsak çatlaklarımızdan lağım suları akıyor adeta.
Hangi soydan, hangi dinden, hangi milletten, hangi ırktan, hangi meslekten olduğumuzun pek bir önemi yok aslında. Kaybettiğimiz ilk savaş olmamakla birlikte insanlık savaşında hep geride kalıyor, en yakınımızdakine çelme atıyoruz burun farkıyla geçebilmek için. Atılan tüm çelmelere, yapılan tüm hilelere rağmen yine bitiş çizgisine varamadan çalan düdük ile cümbür cemaat çöktük dizlerimizin üstüne.
Aslında normal bir ülkede yaşıyor olsak şaşıracağımız ama yaşadığımız ülkenin gidişatından mütevellit hiçbir şeye şaşırmıyor her şeyi alıp kabul edip üstüne 7-7-7 ritüelini yapacak evreye geldik neredeyse. Piri Reis Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Eda Saraç birkaç gün önce zaytung haberi sanılacak kadar saçma bir gerekçeyle önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı. Bilal’e anlatır gibi özetlemek gerekirse, sahne alacağı tiyatroya yetişmeye çalışan Eda Saraç, cumhurbaşkanı için alınan güvenlik önlemleri nedeniyle yoldan geçmesine izin verilmeyince durumu eleştirmiş.
Sen misin eleştiren? Ters kelepçe ile gözaltına alınmak şuraya dursun cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanmış. Tabi ben bu köşeyi yazarken karar değiştiyse bilemeyiz efenim. Malumunuzdur ki bugün serbest bıraktıklarımızı yarın tekrar içeriye alma, içeriye aldıklarımızı ’yanlış olmuş' deyip, ya da 'affettim’ deyip bırakma durumunu alışkanlık haline getirdik. Terörist CV’sinin bile her gün revize edildiği bir ülkede yaşıyorsanız ağzınızdan çıkan kelimeye, parmaklarınızın bastığı tuşa kırk düşünüp bir basacaksanız.
Son dönemlerde gak diyene gözaltı guk diyene tutuklama olmuş diye duyunca insan eski dönemlere dönmüyor değil. Bizim zamanında …… dediğimiz siyasi parti liderleri kendileri için çizilen karikatürleri görmüyor, eleştirileri duymuyor değillerdi elbette. Bugün eski siyasetçilere ne dediğimizi bile uzun noktalarla yazmak zorunda kaldığımız kelimeler, eski dönemlerde özellikle gençlik ya da sokak programlarında birebir yüzlerine söyleniyor soruyu beğenenler tarafından ayakta alkışlanıyordu.
Madem eskilerden dem vurduk eskilerden gidelim deyip, üzüme düşenin mektubu okunmaz cümlesinin arkasına sığınarak sevgili Murat Ağabeyimin izin verdiği ölçüde harfi harfe ekleyip acıdan mutluluk devşirelim gücümüz yettiği kadar.
Bugünün karanlığından arınmak için ne kadar eskiye gitmek gerek emin olmamakla birlikte hatırladığım kadar eskiye gidip orada kendime konforlu bir yer bulup otura kaldım. Konfor deyince güllük gülistanlık bahçeler düşünmeyin efenim. Hani kartı karta ekleyip, eksi bakiyeyle eksi bakiyeyi kapatmadığımız, yatlarda katlarda yaşadığımız değil de en azından yaşadığımız, her gün sinema sinema gezdiğimiz değil belki ama sinemaya gidebildiğimiz günler. Fotoğrafın bütününe baktığımızda işçi sınıfı cümlesinin içini dolduran milyonların hiçbiri tam anlamıyla hiçbir dönem gün yüzü görmedi elbet ama böyle zamana da pek bi denk gelmedi.
Gidişatın hatırı sayılır büyüklükte olan bir kısmı ekonomik gibi görünse de öyle olduğunu düşünmüyorum. Üzerimizde denenen birçok yöntemle yalnızlaştırıldık toplum olarak. Öyle böyle değil yalnızlaşmamız, kapı komşumuz imdat diye bağırsa pencereleri kapatacağız adeta, sesi gelmesin diye. Kötü falan olduğumuz için değil. Geldiğimiz bu nokta, yaşanan kötü olayı kendimizin de yaşamasından korkumuzdur bizi bu kadar kör, sağır ve dilsiz kılan.
Dün Eda Saraç’ın yaşadıklarına sustuğumuz ve görmediğimiz gibi buna benzer, bundan daha kötü ya da hayati önem taşıyan birçok sorun zerre parçacığı kadar yer almadı hayatımızda. Duyduk ve unuttuk. Beynimizin ve kalbimizin kör tarafına denk geldi bizi bugünlere getiren her bir olay.
Bugünün acıdan devşirilen mutluluğuna gelirsek. TELE1 emekçilerinin duruşu oldu. Geçtiğimiz günlerde Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın önce gözaltına alınıp sonra tutuklandığı TELE1’e çok zaman geçmeden kayyum atanmıştı. Yaşanan bu gelişmeler sonunda TELE1 Ana Haber Sunucusu Murat Taylan ’kayyum iradesini tanımıyoruz, penguen medyası olmayacağız’ diyerek istifa ettiklerini duyurdu.
TELE1 Emekçileri, içinden geçtiğimiz bu berbat süreçte, her şeyi göze alarak ’teslim olmayacağız’ deyip ayrıldılar ekmek kapılarından. Yeterli desteği ve dayanışmayı gösteremediğimiz ve buna rağmen ‘teslim olmayacağız’ cümlesini kurup kanaldan alkışlarla ayrılan tüm basın emekçilerine, düştüğümüz yerden kalkacak gücün bizde olduğunu gösterdikleri için bin teşekkürler.
Bugün yazdıklarımızı bir gün ’geçmişte bunları yaşamıştık’ diye anlatacağımız günlerin geleceği umudu ile… Bugün yazdıklarımız dünde kalsın, çiçekler yeşersin çorak topraklarımızda. Her şeye rağmen, teslim olmayacağız cümlesinin verdiği güçle düştüğümüz, unuttuğumuz, yıkıldığımız, vaz geçtiğimiz yerden yeniden ve daha güçlü, umut bekleyen değil umut yaratan azınlıklar olarak çoğalacağız.
Bu hafta yazamadığımız mutlu yazıları, haftaya yazacağız kısmetse….