Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli... Son söyleyeceğini ilk baştan söyleyen bir kadın olarak size soruyorum: Ilıca Plajındaki çocuklardan başlayarak bizim el bebek gül bebek baktığımız köpekleri toplatırken ne düşündünüz?
‘İçinizin kaldırmayacağı için’ ziyaret etme zahmetinde bulunmadığınız barınak denen işkencehaneye o çocukları gönderirken defi kazâ defi belâ mı dediniz?
Ülkenin en pahalı emlak piyasasının olduğu ilçeyi yönetirken tek bir ricanızla toplayacağınız para ile bırak mevcut barınağı ihya etmek, yepyeni modern bir barınak parasını toplayabileceğinizi herkes biliyor. Çok mu zordu bu?
Özellikle bu ilçenin kadınları sizi babasının kızı gibi her türlü savunurken sokak hayvanlarını ve barınağı hiçe saymanızla hepimizi büyük hayal kırıklığına uğrattınız.
Belediyecilik, asfalt dökmekten, çöp toplamaktan ibaret bir uğraş değildir.
Bir ilçenin en görünmezlerine, en savunmasızlarına nasıl davrandığınız, yönetim anlayışınızın en çıplak hâlini gösterir.
O nedenle bugün Çeşme’de yükselen bu ses, bir grubun sızlanması değil; ihmal karşısında onuru kırılmış bir toplumun hayal kırıklığıdır.
Çeşme’nin sokak hayvanları yıllardır ilçenin kültürünün bir parçasıydı.
Her mahallenin “sahipli sahipsiz” köpekleri vardı; herkesin bir kap su koyduğu, kışın montunu çıkarıp üstüne örttüğü, yazın çocukların oyuncak gibi değil arkadaş gibi gördüğü canlar…
Ve şimdi bir sabah uyanıp hepsinin ortadan kaybolduğunu görmek, yalnızca hayvanlara değil, insanlara da yapılan bir saygısızlık.
Çocukların gözünün önünde büyüyen bu hayvanların, “barınak” adı verilen o karanlık, o unutulmuş, o denetimsiz yere gönderilmesi; başarı değil, ileriye dönük bir toplumsal travmadır.
Çünkü o çocuklar yıllar sonra büyüdüğünde, bir belediyenin şiddetsiz bir çözümü tercih edebileceğini bilerek değil, aksine güçlü olanın zayıfı her zaman taşıyıp bir köşeye atabileceğini öğrenerek büyür.
Bu mudur vermek istediğimiz mesaj?
Çeşme Türkiye’nin en pahalı emlak piyasasına sahip bir ilçe.
Belediyenin tek bir çağrısıyla bağış kampanyası düzenlense, modern, denetlenebilir, şeffaf bir barınağın bir ayda kurulabileceğini herkes biliyor.
Bu halk, özellikle kadınlar, özellikle hayvan severler, her zor günde kenetlenip destek veren insanlar…
Peki neden hiçbir adım atılmadı?
Yoksa mesele kaynak değil de öncelik meselesi miydi?
Barınak bizzat gidilmeyecek kadar kötü ise, önce sorulması gereken soru şu:
O halde orada hayvanların kalmasına nasıl izin veriyorsunuz?
Sokak hayvanları üzerinden politika üretmek kolaydır.
Bir süre gündem olur, birkaç sert açıklama yapılır, sonra herkes kendi mahallesine döner.
Ama kaybolan hayvanların boş bıraktığı yerler kolay dolmaz.
Her gün yolunu gözleyen çocukların kırılan kalbi kolay onarılmaz.
Ve en önemlisi: Bir ilçenin hafızasında bırakılan bu iz kolay silinmez.
Yönetim cesaret işidir ama merhametsiz cesaret yalnızca hoyratlıktır.
Gerçek liderlik ise şeffaflıktır, çözüm üretmektir, kriz anında halkıyla yan yana durmaktır.
Çeşme halkı bugün yalnızca hayvanların geri getirilmesini istemiyor.
Daha dürüst bir yönetim, daha şeffaf bir süreç, daha insani bir yaklaşım istiyor.
Bugün hayvanları savunan insanlar, yarın doğayı, bir başka gün kadınları, sonra çocukları savunacaklar. Yani bu ilçenin vicdanı aynı vicdan.
Bu nedenle sesleniş şudur:
Bu yanlıştan dönmek bir zayıflık değil, aksine güç göstergesidir.
Topluma kulak vermek, “yanlış yaptım” demek, bir belediye başkanını küçültmez. Aksine büyütür.
Çeşme bunu hak ediyor.
Hayvanlar bunu hak ediyor.
Ve en çok da onlara sahip çıkan insanlar bunu hak ediyor.