Kutlu olsun… Cumhuriyetimizin 102. yılında bu yolda kelle koltukta gezen, can veren, emperyalistlere karşı mücadele eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ile anıyorum. Burası işin samimiyetsiz ve herkesin yüzü kızarmadan yapabildiği kısım.

Her milli bayram arifesinde maskelerin yavaştan hazırlandığı “efendiler hazırlanın, yarın memleketi önemsiyormuş gibi görüneceğiz” dercesine; samimiyetsiz kişilerin, kurumların, şirketlerin samimiyetsiz paylaşımlarını izliyoruz. Göğsümüz de kabarmıyor değil ama... Nasıl ayaklanmasın bu tüyler. Nasıl kaynamasın damarlarımızdaki asil kan o videoları izlerken. Bu vatan kolay kazanılmadı sonuçta. Hayır, kolay kazanılmadı…

Her milli bayramda sorgulamadan edemiyorum kolay kazanılmayan bu vatan, bu kadar kolay kaybedilirken o tüyler neden ayaklanmıyor. Damarlardaki asil kan neden yavaş akmaya başlıyor. Kimsenin vatanperverliğini sorgulamak kimseye düşmez ama ülke her anlamda yanıp tutuşurken, kimse neden milli bayramlardaki gibi memleket diye yanıp tutuşmuyor.

Beş parmağının beşinde de yolsuzluk olan çete gibi şirketler önce memleketin havasına, suyuna, taşına, toprağına göz dikiyor; rant uğruna ormanları yakıp yıkıyor. İçinde yaşayan hayvanları öldürüyor. Üstünde yaşayan insanları yerinden yurdundan ediyor. Sonra üç beş özel günde memleket naraları atan, insanların milli duygularını suistimal eden birkaç görsel, reklam filmi yayınlayıp yılın geriye kalan günlerinde memleketi parsel parsel sattıklarını bizlere unutturuyorlar. Onlar için kutlu olur tabii, bulunmaz nimet olan bu günler…

Bize kutlu olmasın mı? Zaten milletçe bıktık gerginlikten, ayrışmaktan, memleket için umutsuzlanmaktan… Kutlayacak üç beş günümüz var, kutlayalım tabii. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı mesela, kutlayalım. Narin Güran’ın, Mattia Ahmet Minguzzi’nin, Berkin Elvan’ın, Leyla Aydemir’in… Canımız ülkemizde üç noktalara sığdıramadığımız çocukların çocuk bayramını kutlayalım, nasıl olsa ilelebet çocuk olarak kalacaklar, her sene kutlayalım…

Atatürk’ün, ülkenin geleceği olarak gördüğü gençlere armağan ettiği 19 Mayıs’ı kutlayalım. “Bana soruyorlar emri kim verdi, ben verdim” diyenlerin emriyle dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın, annesini ve kız kardeşini korumak isterken bıçaklanarak öldürülen Hakan Çakır’ın, cemaat yurdunda kaldığı için “özgür hissetmiyorum” diyerek başladığı bir videolu mesaj bırakıp intihar eden Enes Kara’nın bayramlarını kutlayalım. Milli bayram olmasa da Öğretmenler Günü’nü kutlayalım; atanamadığı için hayatına son veren İbrahim Yeşilbağ’ın, Emine Sarıaydın’ın, Kevser Abdülkadiroğlu’nun, Ömer Şahin’in; terör saldırısında şehit edilen Aybüke Yalçın’ın ve Necmettin Yılmaz’ın.

Bize kutlayacak gün lazım. Seneye 10 Ocak’ta Abdi İpekçi’nin, Uğur Mumcu’nun, Metin Göktepe’nin, Hrant Dink’in ve memlekette her haberi korkmadan, sinmeden, özgürce (!) yazabilen tüm gazetecilerin Gazeteciler Günü’nü mutlaka kutlayalım.

Bugün de Cumhuriyet’i kutlayalım. Kutlayalım da hangisini? Bugün, herkesin paylaştığı ve bazılarının sözde izinden gittiği Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce bize bıraktığı Cumhuriyet’i mi yoksa bugün elimizde kalan Cumhuriyet’i mi kutluyoruz? İlkokulda öğretilmeye başlanan “Cumhuriyet’in bize tanıdığı haklar” ın hangisi elimizde kaldı? Eğitim hakkı, iktidar nasıl eğitmek isterse. Kişi özgürlüğü, birinin damarına basmazsan… Kanun önünde eşitlik, kimin akrabası olduğuna göre değişir. İfade özgürlüğü, ne ifade ettiğine bağlı. Düşünce, toplantı ve gösteri özgürlüğü, hayırdır ne oluyor? Seçme ve seçilme hakkı, trafoya kedi girmezse…

O halde biz kutlamaya devam edelim. Ama kutlamalar bitince elimizden kayıp gidenler için hiçbir şey yapmayalım. Yılan bize dokundu, memlekete de dokunsun o zaman düşünürüz yılanın akıbetini. Sonuçta memleket dediğin nedir ki bi 365 günü 5 geçe bi saat 9’u 5 geçe…