Öncelikle çıplak gerçeği yazmalıyım!

İliç'teki sömürge tipi madencilik üretim alanında ne oldu?

Yaşanan toprak kayması değildi! İlk anda yazmış ve uyarmıştım: Kayan kütle, 35 milyon metreküp kadar olan siyanür bulaşıklı ağır metaller yığınıydı.

Dünyanın hemen hemen her yerinde bu miktarlarda altın vardır. İnsan bedeninde bile altın vardır!

İşte bu altınları ancak sömürge tipi madencilik yapabilecekleri ülkelerde çıkartırlar. Altının çıkarıldığı ülkelerle altına sahip olunan ülkeler de farklıdırlar tıpkı petrol gibidir.

Kendi cennet ülkelerinde çıkarmaları olası değildir. Çünkü ekolojik önlemleri almak için harcayacakları para elde edecekleri altının yüzlerce, binlerce kat fazlası tutarındadır. Bu nedenle 8. Dünya Madencilik Kongresinde bilimciler yayınladıkları sonuç bildirilerinde: "Eğer ekolojik ve çevresel önlemler alınacak olursa, madencilik yapılamaz!" demişlerdir.

Bu nedenledir bizim gibi ülkelerde madenciliğin yapılıyor olması; siyasal iktidar, kamu görevlileri, satın alınmış akademisyenler işbirlikçileridirler.

Yok edilen yaşam alanları bizimdir tıpkı kıyılan canlarımız gibi. Borsadaki kârları ve zenginlikler de onlarındır. Bize kalan yaşanamaz alanlardır. Tüketilmiş topraklar, sular; yok edilmiş ormanlar ve kıyılmış canlar...

8 Kasım 1989'da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra atağa kalktılar, saldırıya geçtiler. Önlerini Bülent Ecevit açtı. Hani şu iktidarı için AP'den 11 milletvekilini Bakanlık vaadi ile transfer ederek iktidar olan kişilik. Anımsamadıysanız, "Hayata Dönüş Operasyonu"nun, Necmeddin Erbakan'ın bile tüm karşı çıkışlarına karşı emrini veren Başyakan! İşte bu Başyakan, Türkiye'nin de başını bu altın madenciliğiyle yakan kişidir! 1997 Yılında Büyük Bergama Köylü Direnişi sonucu kazanılan davaları sonuçsuz bıraktı. Danıştay 6. Dairesi'nin 1997 yılında verdiği, siyanür liçi yöntemiyle altın madenciliği yapılmasında kamu yararı olmadığı, ekolojik dengenin, çevrenin zarar göreceği anlamındaki kararının arkasından dolandı ve işlevsiz bıraktı. Altın madenini böylece Eurogold ve Fethullah Gülen cemaatinden, Gülen' in "evlâd-ı maneviyem" dediği Akın İpek' in Koza şirketi birlikte işletebilir oldular...

Yolları açılmıştı. Azdılar da azdılar! Kazdağları gibi Alpler' den sonra en çok oksijen üreten, bin pınarlı Kazdağları'nı işgal ettiler. Halk direniyormuş, kimin umurundaydı? Ne yasa ne Anayasa ne de Uluslararası Anlaşmalar engel olamıyordu.

Uşak Eşme'de İliç'teki gibi siyanürlü ağır metal kütlesi aşırı yağış nedeniyle kaydı. Havaya siyanür buharı karıştı. Halk hastanelerde aldı soluğu. Ölüm sınırında siyanür tespit edildi kanlarında. Zamanın Uşak Valisi Kayhan Kavas, kanalizasyon sularının şehir içme suyu şebekesine karıştığını açıkladı. Olay örtbas ediliyordu.

Bu tür madenlerde bu kaymalar hep olmuştur ve olacaktır da! Türkiye' de de örnekleri çoktur. Ancak böyle İliç' teki gibi ölümler olunca duyuyoruz.

Gemi sökümü yapmazlar, bize yaptırırlar. Altın madenciliğinin adını bile andırmazlar ülkelerinde bizim ülkemizde işbirlikçileri ve paydaşlarıyla pervasızca yaparlar...

Yaşam alanların gitmiş canların gidiyor ey ehli vatan! Sen nerelerdesin?