Ormanlarımız bize yasak, yangınlara serbest! Denizlerimizde yüzemiyoruz! Tarım ülkesiyiz ama meyve sebze yiyemiyoruz!

Orman yangınları felaketlerini iklim krizine yıkıyorlar. Hep Allah’tan diyecek halleri yok ya.

Elektrik hatlarının ormanlarımızın içinden geçmesi ve bakımlarının yapılmaması İzmir’de büyük ekolojik kıyıma neden oldu. İller İdaresi Yasası’na göre halkın mal ve can güvenliğinden birinci derecede sorumlu, yetkili ve görevli olan kentin valisi açıklıyor bunu. O da Jandarma ve Orman Bölge Müdürlüğü yetkililerinden alıyor bilgiyi.

İzmir'de son bir ayda çıkan orman yangınlarında 26 bin 260 hektarlık orman alanı zarar gördü. Bugüne kadar kaydedilen en büyük yaşam alanı!
Sadece ormanları değil; doğal çayırları, makilik alanları, sklerofil (zeytin, defne, keçiboynuzu gibi sert yapraklı) bitki örtüsünü ve tarım arazilerini de etkiledi. 8.000 hektar doğal çayır, 5.485 hektar makilik, 4.370 hektar sklerofil bitki örtüsü, 1.800 hektar tarım alanı zarar gördüler.

GÜLDER Güzelbahçe sahili için ayakta! Urla da Çeşme de öyle. Yöre halkları denizlerini istiyor. Bugüne kadar rahatça girebildikleri denizlerine artık girmeleri olası değil. Sahiller yatırımcılara kiralanmış; gir girebilirsen!

Bu tüm ülkemizde böyle. Dünyada bir başka ülkede yok!

Kapitalizm doğayı metalaştırmış ve sermayeye katmıştır. Son derece pervasızlar, cüretkârlar. Hukuk, her güçte yasa umurlarında değil. Faşizmin sağladığı saltanatlarını sürüyorlar.

Tarım arazilerini Organize Sanayi Bölgeleriyle, sanayi yerleşimleriyle yok ettiler. Kentsel yerleşimler kolayca tarım arazilerine doğru yönelebildiler. Madencilik ve enerji yatırımları bu verimli tarım arazilerinde engelsizce faaliyetlerini sürdürebiliyorlar.

Meyve bahçelerinin yerlerinde şimdi sanayi kuruluşları ve tehlikeli atıkları var! Sebze bahçelerinin adları bile yok artık!
Bornova’nın bamyasını bilen var mı? Kale’nin baklasını? Buca’nın üzümünü? Balçova’nın Bahçelerarası’ndan gelen sebzeleri yiyen var mı artık? Karabağlar’ın hangi sebzesi meşhurdu?

İnciraltı’nı imara açmakla övünen belediye başkanı ve politikacılar kenti nasıl bir ekolojik ve sağlık sorunuyla baş başa bıraktıklarını biliyorlar mı acaba?
Bugünün üç beş kuruşuna yarınlarımızın, geleceklerimizin satıldığını görüyor, biliyoruz.

Herşey kapitalizmin ve mülkiyetçiliğin çıkarına göre planlanıp gerçekleştiriliyor.
İzmir Körfezi de her yıl bir buçuk santim yükseliyormuş. 2050 yılında Basmane’ye kadar gelesiymiş.
Doğadan aldıklarını doğa mutlaka yeni dengeleriyle geri alır. Sermaye çok ileri gitti ve doğanın sahibi olduğunu sandı. Doğa, kendisine egemen olunamayacağını ve sahiplenilemeyeceğini gösterecek mutlaka.

Böyle şımarıkça giderse sermayeyle birlikte insan türünü de eleyiverecek yaşamdan.
Olan, kurunun yanı sıra yananlar gibi, diğer canlı türlerine olacak.
Milyarlarca yılda var olmuş yaşamı yok etmeye hakkı olabilir mi sermayenin?
Buna dur demek gerekmez mi? Sorumluluğumuz yok mu yaşama?