İşini objektiflik, gerçeklik üzerinden ve kamuoyunun algısını, değerlendirmesini okuyarak yapma çabasında bir gazeteci iseniz işiniz zordur.
Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranırsınız. Bu da iyi bir şeydir zira gazeteci iseniz, ‘yaranmak’ gibi bir kaygınız yoktur; zira yandaş değilsinizdir, zira gücünüzü bağımsızlığınızdan alırsınız.
AKP döneminde ‘bendensen, aleyhte bir şey yazamazsın’ mottosu, basının üzerine bir karabasan gibi çöktü, iktidar gücünden ve nimetlerinden yararlanan büyük bir yandaş basın ve ‘gazeteci kitlesi’ ortaya çıktı. Bu duruma karşı çıkan, şikâyet eden, demokrat olduğunu söyleyen muhalif kesimdeki siyasetçilerin bir kısmı bile bunu bir ‘konfor alanı’ gibi gördü. Kimi, kendi savunduğu görüşü (doğru bulmadığı için) kösesinde dile getirmeyen gazeteciye‘ had bildirme’ cüretini gösterebildi, kimi ‘Şunu da yazar mısın’ ya da ‘nasıl yazarsın’ deme hakkını kendinde buldu. Bunlar kendilerini ‘demokrat’ olarak tanımlayan siyasetçilerdi ancak basın üzerinde yaptırım/sözünü geçirme rahatlığı da ‘hiç fena değildi’…
Bazen de yazdıklarımız bir yanlış anlamaya veya algıya kurban gidebiliyordu. Bir tespit, bir uyarı, ‘bak bu da böyle bir etki yarattı, düzeltme yoluna gitmekte fayda var’ mesajlı bir yazıyı ‘düşmanca’ bulup yazanı hiç hak etmediği ifadelerle suçlayabiliyordu. Köprüler atılıyor, ‘küslük’ hukuku başlatılıyor, yargısız infazdan nasibinizi alıyordunuz.
Geçen hafta kaleme aldığım ‘operasyonun kazanını ve kaybedeni’ başlıklı yazı Başkan Cemil Tugay’da ‘üzüntü ve hayal kırıklığı’ yaratmış. Haklıdır, zira operasyonun başından beri yaşanan gelişmeler, yapılan açıklamalar sadece kendisinde değil, bende ve toplumda da aynı duyguları yarattı. Ben bu algıyı anlatmaya çalıştım, itham etmedim, bir tespit yapıp, uyardım. Karşılığı, ‘kötü kalpli, art niyetli yandaş vb’ ithamlar oldu.
Oysa, sendikayla olan anlaşmazlığında, belediyenin mali yapısındaki iktidar kesintileri kaynaklı çöküşü anlatıp emekli ve asgari ücret maaşlarını da örnekleyerek istenen artışın kamuoyu vicdanında kabul görmediğini de yazmıştım. Keza, değişim sürecinden itibaren bu harekete destek veren yazılar kaleme aldım, adaylığı sürecinde kendisinden beklentinin ne denli yüksek olduğunu yazdım, söyledim. Kılıçdaroğlu’nun tekrar partine geçme hevesini yerden yere vurdum… Hiçbirinin zerre kadar önemi yoktu, ne de olsa bunlar ‘üzüntü değil, memnuniyet’ vericiydi.
‘Standart bir inceleme sonucu İzbeton Gn. Müd. ve İzbeton’daki birkaç yöneticinin usulsüzlük yaptığı bulununca benim isteğim üzerine değil, yasal olarak mecbur olduğumuz için İzbeton’un bazı harcamalarıyla ilgili bildirimde bulunuldu’ diyor Cemil Tugay. Bu şikâyetin daha bir çok ayağı varken kendisine mal edilmesini haksızlık olarak değerlendiriyor. Tamam, öyledir, ama operasyonda birkaç kişi değil onlarca kişi gözaltına alındı ve 45’i hala tutuklu. Ne yazık ki iş birkaç kişilik operasyon olmaktan çıkıp kitlesel bir hal aldı son tahlilde İzBB ye ve kendisine karşı da bir yıpratma dalgasına dönüştü.
Cemil Tugay’ı Karşıyaka belediye başkanlığı zamanında tanıdım, popülist olmaktan uzak, siyaseti dürüstçe yapan bir kişilik olarak bildim. Hala öyle biliyorum. Bundan sonra eski hukukumuz ve görüşmemiz olmayacak ama başarılı olmasını sadece onun için değil İzmir için istiyorum. Yanında, atılacak adımların, verilecek kararların sonuçları konusunda kendisini daha iyi yönlendirecek güvenilir bir ekip olmasını da temenni ediyorum. Bana gelince, siyaseti okumamda ve yazılarımda yine eskisi gibi objektif olmaya devam edeceğim. Günah keçisi olsam da, bedeli bazen hayal kırıklığı olsa da!