Belediyede yöneticilik yapmak bir kültür işidir. Partisi ne olursa olsun belediye hizmet kuruluşudur, kamu hizmetini yerine getirmektir.
Bunların temelinde içme suyu götürmek, kanalizasyonla pissuyu almak, çöp toplamak, yol yapmak, kent içi ulaşımı sağlamaktır. Kentler büyüdükçe yıllar içinde belediye gelirleri arttı ve belediyeler kamu hizmetlerini yerine getirmek için birçok tesis kurmaya hatta baraj yapmaya bile başladılar. Toplu taşıma için otobüs yerine metro yapmaya da başladılar.
1970’li yıllarda CHP’li belediyeler tanzim satış mağazaları açmaya başladı. İzmir İhsan Alyanak döneminde buna önayak oldu. Zaman içinde kreşler açıldı, yoksul ailelere yardım da yapıldı. Ardından semt kütüphaneleri ve dikiş, boya gibi beceri kursları da açıldı.
Belediyelerin bir başka görevi de imar planlarını yapmaktı. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri kentsel nazım planını birlikte oluşturdular. Ancak bu durum AKP’nin iktidarında değiştirildi, İmar ve İskân Bakanlığı, şimdiki adıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı dilediği yere dilediği planlamayı yapar hale getirildi. Bunun nedeni belediyecilik anlayışındaki farklılaşmaydı. Özetle sosyal belediyecilik yerine, yani halka hizmetin ön planda olduğu bir anlayışın yerine kent rantının belirli bir grup tarafından paylaşılması benimsendi ve uygulandı. Örneğin İstanbul’da deprem toplanma alanlarının çoğunluğuna AVM yapıldı, devlet arazileri, binalar, ormanlar, kıyılar bakanlara, yandaşlara tahsis edildi. Buralara sahip olanlar rantlarına rant kattılar.
CHP’li belediyeler hizmetlerine devam ettiler. Kent lokantaları açarak düşük gelirlilere 40, 50 liraya üç kap yemeği vermeye başladılar.
Öte yanda bakan olan kişi kendi şirketinden bakanlığa temizlik malzemesi sattı, bir rektör üniversitenin döner sermayesinden kendisine 1 milyon 200 bin lira aylık gelir bağladı. Daha neler neler…
Anımsayacaksınız; İstanbul’da metrobüslerde dışardan getirdiği köpek dışkısını koltuklara serpen, yürüyen merdivenlerin elektriğini kesenler vardı. Amaç belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nu yıpratmaktı, olmadı. Ekrem İmamoğlu seçimi yeniden daha açık fakla kazandı. Şimdi 19 Marttan beri hapiste. Yine de ne yapsalar Ekrem beyin popülaritesini yıkamıyorlar.
Seçimler sandıkta belirlenir. Siyaset de söylemle yapılır, sabotajla değil.
Sabotajlar İstanbul’dan İzmir’e sıçradı. Buca belediyesi açtığı 3 kent lokantasına destek olarak inşa ettiği 2 dönümlük serada sebze yetiştirirken sabotaja uğradı. Seranın su depolarına onlarca kilo tuz atılarak sebzelerin kurumasına neden olundu. Kayıp 7 buçuk tır ürün, zarar 1 buçuk milyon TL:
2 Dönümlük sera 4 dönüme çıkartıldı. Buca halkı, STK’lar ve muhtarlarla seralara ve dışarıda sürülmüş ve gübrelenmiş 4 dönümlük açık alana fide dikildi. Buca Belediye Başkanı Görkem Duman sosyal belediyecilikten vazgeçmeyeceklerini söyledi.
Sosyal demokrat belediyeciliği özümsemiş belediye başkanları ve üst yöneticiler kendileri veya yandaşları yerine halka hizmet ettikleri sürece halk tarafından sevilmeye devam edeceklerdir. Bazı başkanları öyle hatırlarız ki, seçimi yitirip veya yerlerine başkası görevlendirilip başkanlığı terk ettikten sonra sokağa bile çıkamıyorlar. Bazılar ise halkın gönlünde yer etmiş oluyorlar. Halkın sevgisi yerine kesem de ayakkabı kutum dolsun inancında olanlar ise Cuma’ya bile ancak koruma ile giderler.
Para yaşamak için gereklidir ama insan sevgisi yerine sadece para tutkusu olanlar, halk deyişiyle, bu dünyada sadece maddiyatın bekçiliğini yaparlar.