Siyasal cehaletten değilse neden?

"İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer eski başbakanlardan, gazeteci, şair ve yazar Bülent Ecevit'i 16. ölüm yıldönümünde özlemle andıklarını söyledi, adını ve düşüncelerini yaşatmak için “Bülent Ecevit Ödülleri” vereceklerini açıkladı..." diye okuyunca haberi , gerçekten aklım almadı dostlar!

"...Bülent Ecevit'in Cumhuriyet değerlerine, demokrasiye bağlılığı, şiir ve sanata düşkünlüğü, dürüstlüğü,.." diye de hiç de yakışmayan pâyeler verilince şaşa kaldım!

Ecevit, nasıl demokrasiye bağlı olabilir ki?

"Güneş Motel Olayı veya 11'ler Olayı" nasıl unutulabilir? 1977 Türkiye Genel Seçimleri’nde Adalet Partisi'nden milletvekili seçilen 11 vekilin partilerinden istifa ederek, Bakan yapılmaları karşılığında, Bülent Ecevit'in kuracağı 42. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne güvenoyu vermeleri demokratik bir olay mıdır? Bu komploları düzenlemek demokratlık mıdır? Partiler arasında milletvekili transferlerini demokrasinin neresine yerleştirebiliriz ki?

Türk siyasetinin yüzkarası milletvekili transferlerinden en utanç vericisini gerçekleştiren birini demokrat diye övmek, ben de demokrat değilim demektir. Demokrasi anlayışını bu yöntemle sergilemektir.

Üstelik bakan olanlardan Tuncay Mataracı, çoğunluğunu "rüşvet almak" suçunun oluşturduğu, 25 ayrı suç iddiasından yargılanan Tuncay Mataracı, 43 yıl ağır hapis ve 787 milyon 386 lira para cezasına çarptırıldı.

Hilmi İşgüzar ise, "kayırma, yolsuzluk, nüfuz ticareti, vazifeyi suistimal ve menfaat temini suretiyle Bağ-Kur ve SSK'yı zarara uğrattığı gerekçesiyle 9 yıl 8 ay ağır hapis ve 5 milyon 251 bin lira para cezasına çarptırıldı.

İktidar hırsıyla transfer edilen namusluların namuslu Başbakanı olabilmenin bedeliydi bu!

Ya F tipi hücre sistemine ve tecrit uygulamasına direnmek için 20 Ekim'de başlattıkları açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine karşı, 19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevine birden yapılan, 2'si asker 30'u tutuklu 32 kişinin öldürülğü, "Hayata Dönüş Operasyonları" emrini veren ve Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli gibi aydın ve sanatçıların tüm çabalarına rağmen bu katliamın gerçekleştirilmesini sağlayan Ecevit mi barışçıl ?

"Gazeteciliği" ni de sorgulamak gerek; nasıl bir gazeteciydi?

"Resmi makamların operasyonla ilgili dile getirdikleri açıklamaların ve basında çıkan birçok haberin de yalan ve sahte olduğu ortaya çıkmıştı. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün "ayrıca askerin öldürdüğü tutukluların askerle çatışmaya girdiğini" demeci ve bazı ölümlerin tutuklular arasındaki çatışmadan çıktığını iddiası ortaya atmıştı. Adli Tıp uzmanlarının raporlarına göre, Bayrampaşa Cezaevi'ne yapılan operasyon hakkında söylediği "Kalaşnikofla ateş ettiler" diyen Bakan Türk'ün demeçlerinin asılsız olduğunu ortaya koymuştu. Rapora göre, koğuşlardan ateş edilmemiş, öldürücü dozun üzerinde gaz bombası kullanılmıştı. Bayrampaşa Kapalı Cezaevi'ndeki C-1 koğuşundaki kadın tutukluların güvenlik görevlilerinin kullandığı göz yaşartıcı, gaz ve sinir bombalarının çıkardığı yangında öldükleri belirlendi. Adli tıp uzmanlarının raporunda, yanarak ölen kadınların giysi parçaları ve ciltlerinde yanıcı olan solvent maddelerinin bulunduğunun tespit edildiği vurgulandı. Yine adli tıp raporuna göre silahlı bir direniş olmamıştı. Kömüre dönmüş koğuşlarda yapılan aramalarda silaha da rastlanmamıştı."

Demek ki, bugünkü algı operasyonları yöntemi Ecevit tarafından da kullanılmıştır!

Sömürge tipi madenciliğin ülkemize yerleşmesine ve daha birçok konuda da doğanın metalaşması ve ticarileştirilmesi yolunu da açmıştır Ecevit namlı Başbakan!

Bergama Köylüleri ile birlikte tüm ülke ve hukukçular, bilimciler, mühendisler, doktorlar çok kararlı direnç gösterdiler Bergama'daki altın madenciliğine karşı. Sonunda da Danıştay 6. Dairesi' nin 13.05.1997' de o muhteşem kararını vermesini sağladılar da.

"...ÇED ve bilirkişi raporlarının değerlendirilmesinden, siyanürle altın madeni işletmeciliğinin, çevre ve insan sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak potansiyel bir risk ve tehdit unsuru olduğu sonucuna varıldığı belirtilerek kamu yararının insan yaşamı lehine değerlendirilmesinin kaçınılmaz olduğu söylenmekte ve "doğa ve insan yaşamı üzerinde olumsuz yönde risk oluşturabilecek bir faaliyete ekonomik değeri düşünülerek izin verilmesinde kamu yararının varlığından söz edilemez" denmektedir.

Kararın anahtar cümlesi "Siyanür liç yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciye ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir" denilmektedir.

Ama Bülen Ecevit, bu kararın sadece Eurogold Şirketini bağladığı gerekçesiyle, aynı ortakların Normandy şirketiyle "siyanür liçi yöntemiyle" altın madenciliğine izin vermiştir. Bugün işte, ülkemiz bu nedenle ekolojik yağmanın hedefidir. Dünyanın, Avrupa'nın ekolojik yağma alanıdır, nükleer dahil her türlü tehlikeli atığının çöplüğüdür!

Tunç Soyer bu isimle ödül verme işinden hemen vazgeçmelidir!