İstanbul Havaalanı'nda, soğuk ve metalik bir kargo terminalinde, küçük bir kader parıldadı.
Nijerya'dan kalkan, Bangkok'a giden bir uçağın karanlık ambarından çıkan kutudan, iri, kadife kadar yumuşak ama korku dolu iki göz baktı.
O, annesinin sıcak kollarından yasadışı yollarla koparılmış, minicik bir goril yavrusuydu. Adı Zeytin kondu.
Türkiye'nin kalbi, bu küçük, kırılgan hayat için attı.
Tarım ve Orman Bakanlığı onu kucağına aldı, şefkatiyle sardı.
Millet, ekran başında onun her anını, her büyüme evresini, oyuncaklarla oynayışını, sevgiyle beslenişini izledi.
Zeytin, yalnızca bir goril değil, hepimizin içindeki merhametin, koruma içgüdüsünün sembolü oldu.
O, iri gözleriyle hepimizin çocuğuydu.
***
Ancak masallar her zaman mutlu sonla bitmez.
Zeytin'in gerçek krallığı, kendi türdeşlerinin arasında olduğu Afrika'nın yeşil ormanlarıydı.
Dönüş vakti gelmişti.
Ve işte o zaman küçük yürek, bildiği tek sevgi diliyle isyan etti.
Bakıcılarına sıkı sıkıya sarılışının, "Beni bırakmayın" çığlığının sessiz dili, vicdanları dağladı.
Türk halkı, ekranlara yansıyan o görüntülerle kalbinden vuruldu.
Zeytin'e duyulan sevgi, onun ayrılık acısıyla harmanlanarak derin bir hüzne dönüştü.
***
Tam o gün, o saatlerde, İstanbul'un sokaklarında başka bir hikâye daha yazılıyordu.
İstanbul Valiliği, okul çevrelerindeki sokak hayvanlarının "toplatılacağını" ilan etti.
Yürekler Zeytin için atarken, bir karar daha yürekleri burktu. Zeytin'in hikâyesiyle çelişen bu emir, adeta bir masalın içine gizlenmiş karanlık bir perinin eli değmiş gibiydi.
Çünkü her biri birer Zeytin değil miydi o sokak çocuklarının?
Onların da iri, sorgulayıcı gözleri vardı.
Her bir köşe başında, "Acaba bugün kim bana vuracak?", "Karnımı doyurabilecek miyim?", "Susuzluğum dindirilecek mi?" diye korkuyla etrafa bakarak kendi sessiz mücadelelerini veriyorlardı.
Zeytin'e gösterilen şefkat, bir anda sokağın diğer masumlarına karşı kör oldu.
İşte bu tezat, en acımasız peri masalını anlatıyordu: İnsan kalbinin, bir anda sevgiyle vahşet arasında gidip gelişini...
Bu, merhametin ve kayıtsızlığın aynı anda nasıl var olabildiğine dair Türkiye’den yükselen uğursuz bir masaldı.