Ah, doğum günleri…

Çocukken pastanın üstündeki mum sayısı kadar dilek hakkın olması, hediyeler, balonlar, oyunlar…

Büyüdükçe o masum kutlamalar, yerini "Vay be, yine mi?" hissine bırakıyor.

Yaş ilerledikçe doğum günü kutlaması bir çeşit "yaşlılık testi"ne dönüşüyor.

Mesela mum sayısı artık yangın alarmını tetikleyebiliyor.

8 yaşında 8 mum üflemek eğlenceli.

40 yaşında "40 mum sığdırabilir miyiz?" diye pastanın çapını ölçmeye başlıyorsun. Pastacı "Abi, pasta mı yapalım, meşale mi?" diye soruyor.

Üstelik bir de üfleyince ciğerlerin "Artık emekli olalım" diye isyan ediyor.

Hediyeler gençlik hülyalarından pratik ihtiyaçlara evriliyor.

20’lerde: "Wow, bir şişe şarap ve romantik bir hediye!"

40’larda: "Wow, bir krem… Bel ağrısı için masaj aleti… Ve reçetesiz alamadığım ağrı kesiciler!"

50’lerde: "Bak, torunun boynum için ağrı yastığı almış! İhtiyacım varmış!"
***
Gençken sabah 6’ya kadar dans, şarkı, eğlence…

Şimdi saat 22.00’de "Hadi artık dağılalım, yarın iş var" diyen sensin.

Misafirler giderken "Allah razı olsun geldiniz" diye dua ediyorsun çünkü ayakların şişti.
***
Doğum günün artık bir sağlık kontrolü gibi…

"Geçen sene şu kadar kiloydum, bu sene…"

"Şu mumları üflerken tansiyonum fırladı!"

"Pastayı yesem şekerim çıkar, yemesem moralim bozulur."

Ve tebrikler yerine taziyeler geliyor.

Gençken: "Nice mutlu yıllara!"

Şimdi: "Vay canına, hâlâ hayattasın, helal olsun!"

"Aa, sen kaç yaşındasın? Hiç göstermiyorsun!" (Bu aslında bir hakaret ama biz "tebrik" sanıyoruz.)

Artık doğum günleri, "Bak, hâlâ nefes alıyorum!" diye kendini ispatlama gününe dönüştü.

Ama neşeyi kaybetmemek lazım!

Belki bir dahaki sefere pasta yerine kremalı bir kâse ilaç ya da üzerinde "Daha az yandın!" yazan bir mum koyarlar.
***
Evet doğru tahmin ettiniz, bugün benim doğum günüm…

Nice yıllara Öncel’ciğim! (Sağlıkla, huzurla, bol antidepresan ve ağrı kesiciyle…)