Umut terk edilmez. Umuda küsülmez. Umut siz inansanız da inanmasanız da hep vardır. O hep oradadır. Doğru zamanı bekler. Yeniden yeşermek için. Yüzleri yeniden güldürmek için.

Bilim insanlarının yani doktorların bile açıklayamadığı ama kabul ettiği bir mucize vardır.

Yıllarca çocuk sahibi olmak için uygulamadıkları yöntem kalmayan bir çifte sonuçsuz kalan onca denemeden sonra doktorlar der ki artık kabul edin. Çocuk sahibi olmanız imkânsız. Dilerseniz evlat edinme yolunu seçebilirsiniz.

Çift de artık teslim olur. Gerçeği kabullenir. Hatta evlat edinenler de olur.

Ve sonra bir gün hop! Leylek yuvaya bir bebek bırakır.

Umutların tükendiği anda çiftin evi bahara döner. En güzel çiçek kucaklarında açar.

İşte 31 Mart akşamı da bu ülkede böyle bir durum yaşandı.

Artık ülkeden hiç umudum kalmadı diyenlere evrenin sistemi ‘ben bitti demeden bitmez’ dedi.

**

Ya da hani birine çok âşık olursun ve onu kazanmak için elinden gelen gelmeyen ne varsa yaparsın.

Hatta kendinden ödün vermek pahasına…

Mesela sadece ona yaranmak için hiç sevmediğin, fikirlerinin asla uyuşmadığı, içten içe haz etmediğin, hatta yüzünü görmeye bile tahammül edemediğin sevimsiz arkadaş grubuyla aynı masaya bile oturmayı göze alırsın.

Yeter ki o kişi senin olsun.

Sonra bir gün tahammülün ve sevgin biter, ‘eh yetti gari ne halin varsa gör’ der ve ısrarı bırakırsın.

Ve hop bu kez o sana gelir.

Bir şeyi çok istemek iyi değil derdi annem hep.

Kafayı takınca olacak olan da olmaz ya işte o mesele.

Ya da sal ipini gitsin dönerse senindir!

İşte al sana 31 Mart seçim sonucu!

**

Ülkesinde kendini azınlık olarak gören ‘çoğunluğun’ sessiz şöleni yaşandı.

Taşkınlık yoktu ama içten içe yaşanan bir coşku vardı.

Kıçına kızıp donunu kirletmek yerine küsmeden, yılmadan, bıkmadan cumhuriyet kazanımlarına değerlerine sahip çıkmaya devam edenlerin safları beklenmedik şekilde sıklaştırıp, birbirine sarılması kucaklaması vardı.

Omuz omuza, yılgın ama yıkılmayan bir çoğunluk olduğumuzu hissettik.

Yeniden...

Lütfen artık bu ülkede azınlığız ezikliğinden çıkalım.

Yok öyle bir şey… Hiçbir zaman da olmadı aslında.

Biraz uzun süren ama geçici deneme yanılma yöntemi diyelim.

Yanılanlar yine kandırıldık dediler ve delik deşik edilmiş adalet sistemine, hakların tek tek elinden alınmasına, özgürlüklerimize getirilen maskeli yasaklara, çığırından çıkmış ekonomiye tavırlarını sonunda koydular.

Ve 16 milyon emekli…

Önlerine maaş diye atılan sadakayı onlara bunu reva görenlerin yüzüne tokat gibi fırlattı.

Oy pusulaları bir isyan çığlığına dönüştü, Mart’ta kırmızı kar yağdı.

Öyle bir kar ki çığ oldu AKP ve partili cumhurbaşkanı o çığın altında kaldı.

Partili cumhurbaşkanı ne demek zaten?

İnsan yazmaya eriniyor. Ve biz bunu yaşamaya mahkûm edildik, ediliyoruz.

Yazıklar olsun… Ama geçecek… O her tarafı tel tel dökülen sistem de bir gün değişecek.

Yakın bir gelecekte hem de.

Buna canı gönülden inanıyorum.

**

Umut terk edilmez.

Umuda küsülmez.

Umut siz inansanız da inanmasanız da hep vardır. O hep oradadır.

Doğru zamanı bekler.

Yeniden yeşermek için.

Yüzleri yeniden güldürmek için.

Çok uğraştınız ama bak öldüremediniz, ölmedim be buradayım deyip küllerinden doğmak yeniden ayağa kalkmak için.

Haydi şimdi dağılan sofrayı, yuvayı hep beraber omuz omuza toplamak, kırılan dökülenleri ayıklamak zamanı.

Ben masanın çiçekli örtüsünü yıkayıp ütülüyorum siz de tabakları çıkarın.

Bahar yemeği yiyelim. Bol kahkahalı, neşeli, huzurlu…

Canım ülkem, canım halkım… Neler yaşadık be!

Neyse şimdi geleceğe daha kararlı, güçlü ve inançlı odaklanma zamanı.