Bir yerde oturup ailenizle yemek yiyorsunuz. Derken birileri gelip, polis olduğunu iddia edip, sizi yaka paça götürüyor. Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununa göre polis durdurup kimlik sorabilir. Aracı durdurduysa görünen yerlere bakar, görünmeyen yerleri açtıramaz. Ailesiyle yemek yiyen vatandaşın durdurulması olayı söz konusu değil. Vatandaş zaten oturuyor. Durdur ve kimlik sor durumu ortada yok. Kanun böyle diyor ama daha sonra yapılan değişiklik ve yönetmelik açıklaması ile “makul sebep, makul şüphe” kavramları ortaya atılıyor. Makul şüpheli olabilirse herhangi birisine hemen kimlik sor, aracın kapalı yerlerini de açtırıp ara, ama hemen ertesi gün, bunun için bir talimat yazısı alınca iş bitiyor. Peki, bunu hukukçular, polisler arasında kaç kişi biliyor? Vatandaşı sormuyorum bile!

Türkiye’de yöneticiler keyiflerini kaçıracak bir şey gördükleri zaman hemen olayı teröre bağlayıp, tüm vatandaşları “makul şüpheli” konumuna sokup istedikleri baskıyı kurmaya çalışıyor. Tanınmış birisini, örneğin Baro Başkanını ifadesini almak üzere karakola götürmeden önce hastaneye uğrayıp “kimliği bilinmez kişi” diye kaydettirmeye çalışabiliyorlar, böylece kendilerini korumaya yönelebiliyorlar. Bazen polis memurları kendi aralarında tutanağı “gerçeğe aykırı” düzenleyerek işleme koyabiliyorlar.

Yasalara uymamak, yasanın adını vererek o yasanın tamamen dışında davranışlarla dilediğini yapmak ve “ben devletim” demek uygar bir ülkede, hukukun işlerliği olan bir ülkede kabul edilebilir bir eylem değildir. Tam tersine bu eylem bir yaptırım gerektirir. Amerika’da Minneapolis eyaletinde zenci George Floyd’un boğazına basarak öldüren polise oranın hukuku sahip çıkmadı. “Polis bizim polisimiz ve beyaz, ölen de zaten zenciydi” demedi. Önemli olan devlet memuru vatandaşları eşit bireyler olarak görüp, ona göre davranacak.

Yazımın başında ailesiyle beraber yemek yiyen vatandaş Hatay Baro Başkanı ve onu tehdit edenler, korkutmaya çalışanlar, hastanede “kimliği bilinmez kişi” olarak kaydettirmeye çalışanlar “ben devletim” diyenler de devlet memuru.

Devlet memuru kendini devlet olarak görürse, bekçi de kendini “Bekçi Murtaza” olarak görür, gece gündüz kimlik sorar. Bunlardan cesaret alan Momo Beach türü eğlence mekânlarındaki güvenlik görevlileri de dünyaca ünlü Ukraynalı top model Daria Kyryliuk ve arkadaşlarını döver, ağzını burnunu kırar. Üstelik bu olay Çeşme’de oluyor, hani bir milli teknik direktörün kebapçıyı basmaya gidip dayak yediği turizm merkezimiz Çeşme’de.

Bu işler sanki imam ve cemaat ilişkisi gibi. İmamın niyeti tek imam olmak, altındakilerin hepsi de onun bir bozuk kopyası. Diyeceksiniz ki bunların hukuk anlayışı kıt, yaptıkları her şeyi kendilerine mubah görüyorlar, yasaları, yönetmelikleri ona göre düzenliyorlar. Ne insan sevgileri, ne doğru dürüst bir eğitimleri var, hatta bir kısmının diploması bile şaibeli. En son örneği sahte lise diplomasıyla üniversiteye kayıt yaptırıp, bu konuda yargılanan, fakat Vakıflar Bankası yönetim kurulu başkan yardımcılığına atanan milli güreşçi Hamza Yerlikaya. Tabi görevleri arasında bakan yardımcılığı ve Cumhurbaşkanı danışmanlığı gibi yüksek ve onurlu görevler de var.

Merak ediyorum, bu ülkede kim bilir daha kaç sahte diplomalı olarak büyük görevleri işgal eden kişi var. Birini anımsatayım; Tübitak’ta sahte diploma sahiplerini arayan kişiydi sanırım, onun da diploması yoktu. Sahteciliğin olağan hatta dayanışmaya vesile olması da üzücü bir durum doğrusu. Ancak karamsar olmak için neden yok. Hatay’daki olayda baro başkanı eşinin telefonuna ulaşarak İskenderun Kaymakamına haber vermiş. Kaymakam da İlçe Emniyet Müdürü’ne haber vermiş ve kendisini doktor raporu için gittiği hastaneden İlçe Emniyet Müdür Vekili almış. Türkiye’de hukukun işlerliği elbirliği ile sağlanabilir. Gün gelecek sahte diploma ile yönetimde görev alanlar haksız aldıkları paraları umarım geri öderler, yanlış kararların hesabını da hukuk önünde verirler.