Beklenen oldu ve şarkıcı Güllü'nün kızı Tuğyan, annesini kasten öldürmek suçuyla gözaltına alındı. Bu trajik olay, “kan bağının” doğasını, sınırlarını ve gerçekten "kutsal" olup olmadığını bir kez daha düşünmemize neden oldu.
Tüm kültürlerde kutsal sayılan, aile içi bağların temeli kabul edilen o olgu: Biyolojik yakınlık…
Sevgi, sadakat ve koruma içgüdüsünü otomatik olarak beraberinde getirdiği varsayılıyor.
Özellikle annelik kutsal bir mertebeye yerleştiriliyor ve anne sevgisinin koşulsuz, evrensel ve değişmez olduğuna inanılıyor.
Aynı şekilde evlat sevgisi de koşulsuz şartsız yaşanan, kutsal bir duygu olarak tanımlanıyor.
Ancak Güllü’nün trajedisi bu varsayımların her zaman gerçek hayatta karşılık bulmadığını bir kez daha gösterdi.
Eski bir televizyon programında göğsünü gere gere iki tane aslanlar gibi evlat doğurduğunu söylemesi, çocuk doğurmayan Banu Alkan’ı eksik kadın olarak değerlendirmesi hafızamızdaki çöp kutusunda…
Biyolojik bağ, ne yazık ki ruhsal bağın garantisi değil.
Kan akrabalığı, insan ilişkilerinin karmaşıklığını, travmaların derin etkilerini, psikolojik rahatsızlıkların yıkıcı sonuçlarını ortadan kaldırmıyor.
Peki kan bağı gerçekten kutsal mı?
Bence hayır…
Kutsallık, biyolojik bir olguda değil, ilişkinin niteliğinde yatmaz mı?
Kesinlikle evet.
Bir bağın kutsal olması için beslenmesi, karşılıklı saygıya dayanması, sevginin aktif olarak gösterilmesi gerekir.
Kan bağı, bu kutsal ilişkiyi inşa etmek için bir potansiyel sunar ancak garantisi değildir. Tıpkı toprağın tohum için sunduğu imkân gibi…
Toplum olarak aile içi şiddeti, psikolojik sorunları genelde konuşmaktan kaçınıyoruz. "Aile içinde kalır" mantığı, birçok sorunun derinleşmesine neden oluyor.
Tuğyan'ın hikayesi bize, kan bağının otomatik olarak sağlıklı ilişkiler üretmediğini, aksine sorunlu dinamiklerin en yakınlarımız arasında da gelişebileceğini gösterdi.
Bu trajik olaydan çıkarılacak ders, kan bağını mutlaklaştırmaktan vazgeçip, ilişkilerimizin kalitesine odaklanmak olmalı.
Biyolojik bağ kutsal değildir. Gerçekte var olmayan bir ilişkiyi varsaymak yerine, var olan ilişkilerimizi kutsamak için çaba göstermek gerekir.
Sevgi, biyolojiden daha derin kaynaklardan beslenir.
Bir anne ile çocuğu arasındaki bağın kutsallığı, biyolojide değil, o bağın nasıl örüldüğünde, nasıl yaşandığında yatar.
Tuğyan ve Güllü'nün trajedisi, hepimizi aile ilişkilerimizi gözden geçirmeye, sevdiklerimizle olan bağlarımızın gerçek niteliğine bakmaya davet ediyor.
Kan bağı, bir başlangıç noktası olabilir, ancak gerçek kutsallık, o bağı nasıl dokuduğumuzda saklı.