Pandemiyle birlikte insanlar çadır ve karavan tatili kültürüyle tanıştı.

Ancak bu geç tanışma çok yanlış anlaşıldı!
Pandemi bize "evde kal" dedi, biz de "hayır, doğada kalırız" diyerek çadır ve karavanlara hücum ettik.

Ama öyle bir tanıştık ki doğayla, sanki ilk buluşmada "Seni seviyorum" diyen tuhaf sevgili gibiyiz.

"Doğa bize emanet" diyerek yola çıktık, emaneti çöp dağlarına çevirdik.

Kamp ateşi yakmayı öğrenemedik, ormanı yakmayı "yanlışlıkla" başardık.

Bu tatil şekli “çadırını al, istediğin yere kur, tuvalet ihtilacını çadır çevresinde gider, ardında bir çöp yığını bırak” gibi algılandı.
Kamp olgusu doğru bir şekilde yönlendirilmedi.

Buna karşı çıkanlar da sahil bölgelerinde yaşayan zengin züppeler olarak linçleniyor.
Haydi oradan!

Bende şimdi gideyim, İzmir’de evim yok diye kışın Kordonboyu’na çadırımı kurayım, hacetimi çimlerde gidereyim, karşı çıkanlara da pis zenginler deyip yüzerine tüküreyim.
Olur mu?
Olmaz tabii.

***

Çocukluğum ailemle birlikte çadır tatillerinde geçti.

Kuşadası’nda… Bu işler için ayrılmış kampa gider çok da güzel vakit geçirirdik.

O tatilin tadını hiçbir zaman bulamadım, bulamayacağım.

Ama şimdi bir çılgınlık durumu var.

Al çadırını kur kafana göre… Yok, olmaz öyle…

Sadece bu ülkede değil, dünyanın hiçbir yerinde olmaz.

İnsanlar doğayla iç içe olmanın cazibesine kapıldı eyvallah, ancak "doğa dostu" ve "sürdürülebilir" tatil anlayışının gerektirdiği sorumlulukları yeterince öğrenemedi.
İşte bu yanlış tanışmanın sonuçları:

Çadır ve karavan tatilinin özünde "doğayla uyum" vardır, ancak birçok insan piknik yapar gibi davranıyor.

Plastik atıklar, ateş izleri bırakılan ormanlar, temizlenmeyen kamp alanları…

- Çoğunluk çadır ve karavanlarıyla korunması gereken doğal alanlara girerek ekosisteme zarar veriyor. Acayip sinir bozuyor!
- Kampçılık ve karavan tatili bir "kendine yetme" disiplinidir, ancak birçok kişi bunu sadece "ucuz tatil" olarak görüyor.
- Kamp ateşi yakmanın kuralları, komşu kampçılara saygı, su ve enerji tasarrufu gibi temel etikler göz ardı ediliyor.
- Sosyal medyada "instagramlık" fotoğraflar için doğal alanlar tahrip ediliyor.
- Karavan veya çadır alıp yola çıkanların bir kısmı teknik bilgiden yoksun (lastik değiştirme, su/elektrik yönetimi, ilk yardım).
- Doğa şartlarına hazırlıksız olanlar, kendilerini ve kurtarma ekiplerini riske atıyor.

***

Talep patlaması nedeniyle karavan ve kamp ekipmanlarına aşırı zam geldi bu arada.

Fırsatçılar her yerde anlayacağınız.

Popüler kamp alanları aşırı doldu, rezervasyon sistemleri çöktü, fiyatlar fahiş hale geldi.

Doğal alanların bazıları "turizm geliri" uğruna betonlaştı.

Peki, orta yol nasıl bulunur ve bu durum nasıl düzeltilir?

Eğitim: Belediyeler ve kampçılık dernekleri temel doğa etiği eğitimleri vermeli.

Denetim: Kamp alanlarında çevre kuralları sıkı kontrol edilmeli, cezalar uygulanmalı.

Farkındalık: "Leave No Trace" (İz Bırakma!) prensipleri yaygınlaştırılmalı.

Planlama: Doğayla tatil yapacaklar önce küçük denemeler yaparak tecrübe kazanmalı.
***

Özetle, çadır ve karavan kültürü aslında minimalizm, saygı ve özgürlük demek. Pandemi insanları doğayla buluşturdu ama bu buluşma, doğru rehberlik olmadan kaosa dönüştü.
Umarım zamanla bu kültür daha bilinçli bir şekilde benimsenir.

"Doğaya gidiyorsan, onun bir misafiri olduğunu unutma. Sahibi sen değilsin."