İzmir’de yurttaşların yüzde 40’ı kirada oturuyor, konutların yüzde 60’ı da depreme karşı dirençsiz ve “KENTSEL DÖNÜŞÜME” muhtaç.
Barınma krizinin giderek ağırlaştığı bir ortamda Ege-Koop; 41 yıldan bu yana probleme çözüm üretmede, dar ve sabit gelirlilerin konuta erişimlerinde “CAN SİMİDİ’’ oldu.
Ne var ki Ege-Koop, bugüne kadar ne merkezi yönetimden ne de yerel yönetimlerden “beklediği’’ desteği göremedi.
Oysa; sosyal devletin temel görevlerinden biri vatandaşın barınma ihtiyacını karşılamaktır.
Konut hakkı aynı zamanda temel insan haklarındandır. Bu bağlamda, kooperatifleri desteklemek şimdi değilse, ne zaman?
Oysa günümüzde barınma krizinin çözümünde en efektif yöntem; denetlenebilir, hesap verebilir ve şeffaf bir yapı olan konut kooperatiflerinin desteklenmesidir.
Kiralar ve konut fiyatları, adeta “füze’’ hızıyla artıyor. Böylece dar ve sabit gelirlilerin konut edinmeleri, kiralık ev bulmaları her geçen gün biraz daha zorlaşıyor.
Bu arada; Ege-Koop, 41 yıllık kentleşme serüveninde, İzmir’ in 12 ilçesinde fiziki, kültürel altyapısıyla, sosyal donatılarıyla, yeşil çevre dokusuyla ürettiği 30 bin modern konutta 150 bin, her meslekten yurttaşımızın kooperatifler aracılığıyla sağlıklı, mutlu, huzurlu ve güven içinde bir yaşam sürdüreceği kentsel yapılanmayı sağlamıştır.
BARINMA KRİZİ NASIL AŞILIR?
Krizin aşılmasında ilk adım; merkezi yönetimle belediyeler, “ortaklaşarak’’ barınma krizinin aşılmasında, Ege-Koop gibi başarısı kanıtlanmış kooperatif üst birliklerini desteklemek olmalıdır.
Bu yaklaşımın pratiği de Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) kooperatif ortaklarına uzun vadeli, uygun faizle ve konut maliyetinin yüzde 60-80’ i kadar konut kredisi vermesidir.
Daha açık bir anlatımla; TOKİ, moda deyimle “FABRİKA AYARLARINA’’, yani ‘’KURULUŞ FELSEFESİ’’ ne dönmelidir. TOKİ, kuruluşunun ilk yıllarında, kooperatif ortaklarını kredilendirerek 1 milyon 200 bin konutun üretilmesini sağlamıştı. Bu politika hem konut ihtiyacının karşılanması hem de planlı, çevreyle uyumlu ve sağlıklı kentleşme bağlamında ileri bir adımdı. Ne yazık ki; barınma krizinin giderek derinleştiği günümüzde, merkezi yönetim de yerel yönetimler de kooperatifler yerine bağımsız müteahhitleri ve TOKİ’ye iş yapan müteahhitleri tercih ediyorlar. Bu tercihin sonucunda da ortalama ücretin 38 bin TL olduğu ülkemizde çalışanların yüzde 54’ ünün de asgari ücret ve altında maaş aldığı ülkemizde barınma krizi, en önemli ve öncelikli probleme dönüşmüştür. Bu arada Belediye Kanunu’nun 69’ uncu maddesi; “düzenli kentleşmeyi sağlamak ve konut ihtiyacını karşılamak üzere belediyeye imarlı ve altyapılı arsa üretmek’’ sorumluluğunu veriyor.
Kooperatifler Kanunu’nun 1.maddesi de “belediyelerin kooperatiflere ortak ve öncü olması’’ hükmünü getiriyor.
Bu yasal düzenlemeler; konut üretimi sürecinde belediyelerle kooperatifleri “PAYDAŞ’’ olarak konumlandırıyor. Buna karşın belediyeler, kooperatiflerle “PAYDAŞ’’ olmak bir yana, ‘’REKABET’’ çizgisini tercih ediyorlar. Belediyeler böyle de merkezi yönetim farklı bir konumda mı? Hayır.
SONUÇ OLARAK
Belediyeler, hükümet ve TOKİ’nin konut krizinin aşılmasında kooperatiflerle “PAYDAŞ’’ olmaları, olası “SOSYAL KRİZLERİ’’ önlemede bir sigorta işlevi görür.