2025 yılının ülkemize ve ulusumuza faturası ağır oldu. 2025 gitsin, bir daha gelmesin.

2026’nın hak temelli kalkınmaya 86 milyon olarak hepimizin birlikte zenginleşeceği adil ve paylaşımcı bir Türkiye’nin inşa edileceği, özgürlükleri, demokrasiyi beraber soluyacağımız yıl olması; ortak dileğimiz olsun.

2026 Türkiye’si; evsizin eve, işsizin işe kavuştuğu, karnı tok, sırtı pek mutlu insanların yaşadığı bir ülke olsun.

Siyasette çoğu kez duygu aklın önüne geçiyor.

Dileğim; 2026’nın, umudun yeşereceği barış, hoşgörü, sevgi, dayanışma, kucaklaşma yılı olmasıdır.

2026 BÜTÇESİNDE İŞÇİ, ESNAF, EMEKLİ, ÇALIŞAN YOK

Ülkemizde hayat pahalı, emek ucuz.

Ekonomide büyüme var, refah yok. Yüzde 10’luk kesim ulusal gelirin yüzde 53’ ünü alıyor.

Adil bölüşüm makası açılıyor. Emeğin milli gelirden aldığı pay, yüzde 35’ e inerken sermayenin aldığı pay, yüzde 46,7’ ye çıktı. İşçi, esnaf, emekli, çalışan kesim, kendisini 2026 yılı bütçesinde aradı, ancak; bulamadı.

Büyüme toplum kesimleriyle adil bir şekilde paylaşılmıyor. Gelir dağılımı adaletsizliği devam ediyor. İnsanlar refahtan eşit pay alamıyor. Emekliye yüzde 16 oranında zam öngörülürken kira sözleşmelerindeki artış yüzde 36.

Bu arada; fakirliğin alanı genişliyor, ortadireğin refahtan aldığı pay ise azalıyor. Toplum zengin ve fakirden oluşan iki kesime dönüşüyor. Öte yandan; gençlerin gelecek endişesi artıyor ve gençlerin felsefesi, “hayat bir gündür, o da bugündür”e dönüşüyor.

Gençlerin yüzde 68’ i geleceğini başka ülkelerde arıyor. Çocuk yoksulluğu da yüzde 35’ e tırmandı.43 milyon kişi ayda 10 bin TL ile geçinmeye çalışıyor. Zengin fakire 250 kat fark attı.

YÜZDE 90’LIK KESİM YÜZDE 10’LUK KESİME ÇALIŞIYOR

Dünya Eşitsizlik Veri Tabanı’’na göre; Türkiye’ de en zenginlerden oluşan yüzde 10’luk grup (8,6 milyon kişi), ayda ortalama 359 bin TL kazanıyor.

Fakirlerin oluşturduğu yüzde 50’lik grup 43 milyon kişinin geliri 10 bin TL’ de kalıyor. Orta gelirli yüzde 40’lık grup ise (34.4 milyon kişi) ayda 53 bin TL ile geçimini sağlıyor.

Bu tabloda en zengin kesim, en fakir kesime 253 kat fark atıyor. Bu arada rapordaki bulgulara göre; Türkiye’deki servetin yüzde 68.4’ ü yüzde 10’luk bir grubun elinde bulunuyor. Bir başka açıdan baktığımızda; yüzde 90’lık kesimin yüzde 10’luk kesime çalıştığını görürüz.

Ülkemizde gelir bölüşümünde adaletsiz bir tablo var. Bir yandan 2024’de dolar milyoneri sayısının arttığı en hızlı ülke olarak dünyada ilk sıradayız. Diğer yandan da işsiz sayımız 12 milyonu aştı. 6,5 milyon gencimiz ne eğitimde ne de işte. 12 milyon asgari ücretli, 16 milyon emekli maaşıyla geçinmeye çalışan yurttaşımız var. Bu tablo bize iki farklı Türkiye görünümünü yansıtıyor.

ASGARİ ÜCRET AÇLIK VE SEFALET ÜCRETİ

Yıllık enflasyonun yüzde 31’i aştığı, gıda enflasyonunun yüzde 44.5’e ulaştığı, açlık sınırının da 29 bin 822 TL olduğu ekonomik ortamdaki yaşam koşullarında yüzde 27’lik bir zamla 7 milyon asgari ücretle çalışan, açlık sınırının altında kaldı.28.75 TL’lik asgari ücreti tanımlamaya kalktığımızda en kısa ve özlü anlatım: açlık ve sefalet ücreti…

Öte yandan; kaldı ki, aynı zamanda bir “gösterge’’ ücreti de olan asgari ücret; Türkiye’ de “ortalama ücret’’e dönüştü.

Sonuç olarak: ülkemizde hayat pahalı, emek ucuz. Ekonomide büyüme var, refah yok. Adil bölüşüm makası açılıyor.2026 bütçesinde işçi, esnaf, emekli, çalışan yok.

Bu tablo sürdürülebilir değil.