Geçen yıl da böyle miydi tam olarak hatırlamıyorum ancak, bu yıl, yeni yıl için girişilen süsleme ve ışıklandırma çabası, en azından göründüğü kadarıyla, kesinlikle daha fazla ve yaygın.

Eskiden, akşam karanlığında, evlerdeki süslenmiş ağaçların üzerindeki ışıkların parlamalarını, yanıp sönmelerini sokaktan görürdünüz. Bu, özellikle de son on yıldır, yavaş yavaş azalmış olan bir şeydi, yine en azından benim gözlemim böyle. Hatta, eskiden pek çok iş yeri de vitrinlerini ışıklarla süsler, “Hoş Geldin Bilmem Kaçıncı Yıl” yazarak yeni yılla ilgili heyecanlarını müşteriler ve sokaktaki insanlarla paylaşırlardı. Ve bu yıl, başta da söylediğim gibi, bu ışıltılı ve renkli hayatın geri döndüğünü görüyorum. Demek ki daha çok insan, yaklaşan yılın, yeniden eskisi gibi hissettirmesini istedi belli ki.

Kimin, nasıl, ne yaparak yeni bir yıla girdiği ile ilgilenmiyorum açıkçası. Böyle şeyleri, oldukça öznel konular olarak görüyorum. Herkesin, yılın aynı zamanına aynı önemi atfetmesi, aynı şekilde heyecanlanması, aynı yöntem ve araçlarla kutlamasını veyahut tam tersini yapmasını beklemenin, ben merkezci bir hal olduğunu düşünüyorum. Arzu eden; bir ağaç alır, süsler ve altına hediyeler koyar, birkaç ışıkla evini yeni yıla hazırlar, güzel bir sofra kurar, müzikle eğlenir ve şarkılar söyler. Arzu eden de o gece için özel bir çabaya bile girişmeden takvimdeki son yaprağı yırtıp uyuyabilir. Bazı; kutlama biçimleri, ritüeller ve çabaların başka kültürlerin dayatması, kendi kimliğimizin bir tahribatı gibi algılanmasındaki hassasiyeti anlamakla beraber, kimi zaman düşmanca bir tavra dönüşmesini ise normal karşılayamıyorum. Zira, söz konusu bu kutlamalar ve süslemeler ile o geceye dair kurulan; ışıklı, ışıltılı, hediyeli ve eğlenceli hayallerin ve yapılan planların ardındaki gerçeğin tam olarak algılanamadığına da inanıyorum.

İnsanın yaşamı, gözlerini açtığı her günün bir toplamı olarak tezahür eder. İnsanın yaşamı, yaşadığı tüm anların kümülatif bir toplamıdır. İnsanı, bu yaşamda, bir sonraki; anı, saati, günü, ayı veya yılı yaşamak için güdüleyen şey, bunlardan her birinin yanında getirdiği ve çoğu zaman karşılaştığımız ana kadar bilemediğimiz olumlu olasılıklarıdır. İnsanı bu yaşamda, nefesinin son anına kadar ayakta tutan, iyisi ve özellikle de kötüsüyle, yaşanan tüm anlara rağmen devam etme isteğini yaratan şey “umut”tur. Umut: “Şimdinin az önceden, az sonranın şimdiden, bugünün dünden, yarının bugünden, gelecekteki herhangi bir zamanın geride kalanlardan ve şu andan daha iyi olacağına dair, insanın içinde beslediği sönmeyen ateştir.” Eğer, bu ateş bir gün sönecek olursa insanın bu yaşama ve onu yaşamaya dair duyduğu, istek ve arzu da sönecek, yaşamla olan bağı da aynı şekilde kopacaktır. Umut, bilinmezlikle dolu bu dünyayla, bu bilinmezliğin içinde var olmak zorunda kalan insan ve yaşamı arasındaki görünmez iptir. Binlerce yılın sonunda geldiğimiz noktadaki insanın ve insanlığın mevcut tablosu ile bu tablonun insanlığın geleceğine dair çizdiği olası resmin barındırdığı olumsuz olasılıklar ise insan ve yaşam arasındaki görünmez ipi, her gün, tel tel koparan bir bıçak gibidir. Eğer, bu etkiyi yok edecek bir şeyler yapmazsak ne insanlığın geleceğine ne de kendi geleceğimize dair olan umudumuz eski canlılığını ve neşesini sürdüremeyecektir.

Bugün, insanın umudunu yükseltmekten daha çok zayıflatan bir dünyayı ve gündemini yaşıyor olmak, kafası zorla o yöne sabitlenmiş, kapakları bantlanmış gözlerle bunlara şahit olma mecburiyetinde bırakılıyor olmak, yaşama dair umut beslemeyi, normalden daha çok emek harcanması gereken bir eyleme dönüştürmektedir. Türünün ortak adı “insan” olmak dışında neredeyse çok az şeyi ortak olan bugünkü insanların, ellerinden kayıp gittiğini gördükleri geleceklerine dair umutlarını yükseltecek, basit ancak etkili yöntem ve araçlara yönelmelerinden daha doğal bir şey olmayacaktır. İnsanların, uzun zamandır kayıp olan umutlarının bir yansıması gibi kendisi de yok olan “yeni yıl heyecanı”nın bu yıl, öncekilerden farklı ve fazla olduğunu görmek, benim açımdan -her şeye rağmen- bir tür “iyiye işaret”tir. Başkalarının, ateşi sönmek üzere olan umutlarını sıcak tutma, harlama, büyütme çabalarını; küçümseyen, eleştiren, zayıflatmaya, hatta başka başka etiketlerle kötülemeye çalışan kişilerin ise, içine düştükleri kendi umutsuzluklarından nasıl çıkabileceğinin yolunu bulamayan insanlar olduğunu düşünüyorum. Zira, kaybolmak zordur. Çünkü bu, kendinizi o durumdan kurtaracak bir çıkışın ya da doğru yolun varlığına ve de eninde sonunda başaracağınız konusunda kendinize, aksini söyleyen veya buna işaret eden her şeye rağmen inanmayı gerektirir.

Yaşam herkes için eşit koşullar ve firsatlar sunmaz. Kimi insan için çok kolay olan, bir başkası için, yaşamının sonuna kadar elde edilemeyecek uzak bir hayal olabilir. Kimi insanın yaşamında, o daha düşmeden onu yakalayan, ona daima destek olan birileri olabileceği gibi, kimi insan da tekrarlı düşüşler ve uzun kalkışlarla, tüm yaşamında tek başına olabilir. Dolayısıyla, yaşama dair herkesin “umut” kavramına yüklediği anlam da bir diğerininkinden farklı olabilir. Bu yaşamda, bir başkası için kolay elde edilebilen, belki de “ortalama” olarak kabul edilebilecek yaşam koşulları, bir başkasının, belki de yaşamının son günlerinde bile henüz elde edemediği bir “hayal” olarak kalabilir. Bu durumda ise “umut” ve kapsamı, o kişi için bambaşka anlamlar içerir. Öyleyse, yaşamın kendisine iyi davranmadığını düşünen birinin, başkalarının -kendisi için neredeyse imkansız sayılabilecek- hayallerine ilişkin bir hüzün duyması da normal karşılanabilir. Ancak, kişinin kendi yanlış karar ve seçimleri ile şekillendirdiği, geleceğe dair daha az umut barındıran, kötü sayılabilecek yaşamının sorumlusunu dışarıda araması yanlıştır. Bir başkasının, yeni bir; ana, güne, aya veya yıla ait umutlarını, buna erişme arzusunu, bu umudu besleme ve dış dünyaya yansıtma şeklini, herhangi bir; bakış açısı, inanç veya anlayış üzerinden kötülemek, aşağılamaya ve niteliksizleştirmeye çalışmak, sadece ve sadece kendi yaşamındaki sorumluluklarından kaçmaya çalışmaktır.

İnsanın, ona sonsuz olasılıklar sunan bu hayattaki her şeyin, kendisinin; karar, seçim ve eylemlerinden tamamen bağımsız gerçekleştiğini düşünmesi, yani yaşama kaderci bir anlayış ve kavrayışla yaklaşması, “umut”u, insanın kendi eliyle ışığını artırıp azaltabildiği bir kavram olmaktan çıkarmaktadır. Yaşanan her şeyi, kendisi dışındaki bir gücün iradesine bağlayan insan için yaşam; rastgele yaşanan, bir şekilde onun hayrına da olan ya da olabilecek olasılıkları barındıran, tesadüfi bir kavrama dönüşmektedir. Bu gezegende, farklı coğrafyalardaki, farklı; ırk, kültür ve inançlardan olan insanlar içerisinden iyi şartlarda hayatlar yaşayanların, sadece “şanslı” olduğunu düşünmek, kendi; karar, seçim ve eylemlerimizle şekillendirdiğimiz hayatlarımızın sorumluluğunu almaktan kaçınmak demektir. Başkalarının hayatlarını, onları etkileyen etkenler (aile, ekonomik koşullar, coğrafya, kültür vb.) ile bunların her birinin bu süreçteki payını derinlemesine algılamaya çalışmaksızın sadece “şans” ile açıklamaya çalışmak hem o insanlara hem de pek çok açıdan aynı veya benzer gizil güç ile doğmuş kendimize yaptığımız bir haksızlıktır.

Pek çok insan açısından yaşam; içinde var olması, var olmayı sürdürmesi, kendini keşfetmesi, ne istediğini bilmesi, hayallerine ulaşması ve tamamından büyük bir tatmin duyulması zor bir süreçtir. Ancak, “zor” olarak adlandırılabilecek pek çokları arasından sıyrılmış, ona benzer hayatlar yaşayan bireyler için motivasyon kaynağı olabilecek birçok örnek yaşam, hikaye ya da başarı öyküsü de bulunmaktadır. Yaşamının ve koşullarının tüm zorluklarına rağmen, sonunda bir başarı öyküsü yaratabilmiş olmasa da mutlu ve tatminkar bir hayat geçirebilmiş insanların ortak özelliği ise: Yaşama ve onun getireceği her bir ana duydukları güvendir. Bu güven, yaşamın insanlar için sadece olumsuzluklar değil, her bir olumsuzluğun kendi içinde, küçük de olsa olumlu sayılabilecek ışıltılar barındırdığına da inanmaktır. İnsanın, yaşamda ve getirdiklerinde bulduğu bu ışıltılar ise umudun kendisinden başka bir şey değildir. Çünkü, küçük ışıltıların, umutların, yaşamda birer gerçekliğe dönüştüğüne kanıt sayılabilecek, hepimizin kendi yaşamında şahit olduğu anlar şüphesiz ki vardır.

Bugüne kadar her ne olmuş veya yaşanmış olursa olsun, mevcut anda sahip olunan her şey şükretmeye ve takdir etmeye değerdir. Yaşamın kendisine duyulan “sevgi”, olumlu veya olumsuz, yaşanılan her an ve koşulda korunabilen “neşe”, insanın eylemlerine yön veren bir özgür iradenin varlığına ilişkin “bilinç”, şimdiden sonraki her an için iyi şeyler olabileceğine dair inancı, yani “umut”u beslemeye yetecek kadar güçlüdür. Yeter ki gücümüzün farkında olalım!

Yaşamınızın her anındaki; karar, eylem ve seçimlerinizin; istek, arzu, hayal ve umutlarınızla uyumlu olmasını, size; sağlık, mutluluk ve neşe getirmesini dilerim.