Kurultay sonucuna göre CHP’de kartlar yeniden dağıtılmaya başladı. Yerel seçim için aday adayları da ortaya çıkmaya başladı. Bir kısmı adım duyulsun diye sosyal medyada kendini tanıtıyor, bir kısmı da ya tutarsa diye ismini dolaştırmanın peşinde.

Kurultayda, belediye başkanlarının saptanmasının partili delegelerin, hatta tüm kayıtlı partililerin oylarıyla yapılacağı söylenen konuşmalar geride kaldı. Parti yönetimi sürenin kısalığı nedeniyle, partili delege veya kayıtlı partililerin oy veremeyeceğinden bahsediyor, yeni ölçütler ortaya koymaya çalışıyor. Örneğin; ‘güçlü aday’, ‘tek aday’, ‘kazanabilir aday derken ‘oyunu artırmış aday’, ‘ankette olumlu görülen aday’ gibi ölçütlerden söz ediliyor. Bunlar kim veya hangi kuruluşlar neye göre yapılacak, bir merak konusu?

Seçim ne yönde yapılırsa yapılsın, CHP kendi adayını kazandırmaya çalışacak. Bir konu var ki, makul bir aday gösterildiği zaman mutlaka kazanılan yerlerde “parti içi iktidar” mücadelesinin yaşandığını gözlemleyeceğiz.

Kanımca bu kentlerin başında İzmir geliyor. Kurultay öncesi, tercihini önceki genel başkan doğrultusunda kullanan belediye başkanları için aday yapılmasın sesleri yükseliyor. Belediye başkanı olmak isteyen bazı kişiler daha cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turundan bile önce seslerini yükseltmişlerdi.

Yandaş basın 4 yıldır mevcut başkanı yıpratmanın peşinde. Onların görevi CHP’yi ve başkanları her zaman yıpratmak, ki bunu ürettikleri yapay haberlerle zaten yapıyorlar.

Belediye başkanlarının işi zor, özellikle Tunç Soyer’in işi zor gibi görünüyor…

İktisat kongresi ile İzmir’in uzun vadeli planlamasının yapılmasını, uluslararası düzeyde İzmir’in temsil edilmesini, seçim kampanyası döneminde Kordonda 2 buçuk milyon İzmirliyi, 29 Ekim’de milyonları yine Kordon’a toplama başarısını göstermesini, çiftçi üreticiye yapılan desteklerini görmezden gelen çok kişi olacak. Oluşturulan üretici pazarları, süt ürünleri fabrikaları, kadın üretici kooperatifleri gibi kurum ve kuruluşlarda üreticilerin örgütlenmesini Sosyal Demokrasi anlayışının gereği olan eylemlerin örnekleri olarak algılayamayan bir kesim de olabilir.  

Büyükşehir olanaklarından yeterli “payı” alamayanların ya da beklentisi yerine gelmeyenlerin tepkisi doğaldır. Bazılarının “parti için mücadele” etmek yerine “parti içinde destekçilere sahip çıkmak” arasında ilkesel farklılığı algılayamadığı da olasıdır.

Bu kadar “örgütlü tepki” içinde, İzmir Büyükşehir Belediyesinin kitlelerin örgütlenmesindeki ilkeli tutumu ve başarısı takdir edilmeli, ancak Soyer’in bu girişimleri yeterince anlatamaması da bir gerçek olabilir.

Belediye başkanlarının belediye yasasındaki işleri gereğince yapması doğal bir hizmettir. Yatırım öncelikleri ise herkese göre farklıdır, ne yapılırsa yapılsın eleştiri vardır ve olacaktır.  Tunç Soyer için olumlu, olumsuz birçok nokta yazmak mümkündür. Kendisinin halkın ilettiği mesajlardan aldığı dersler nelerdir, onu bilemem.

Ancak kanımca İzmir’de bir değişimi başlatmak adına birçok alanda yeni işler yapan Tunç Soyer için bir dönem daha devam etmesini sağlamak İzmir’deki yaşam ortamının yumuşamasına ve İzmir’in Ege’nin iki yakasında ve Avrupa’da öne çıkmasına yardımcı olacaktır.