Erdoğan’ın yönetim anlayışı değişik. Tam yetkili tek adam Meclise yılda iki kez filan gelip konuşup gidiyor. Gerektiğinde resepsiyona katılıyor. Başkan yardımcısı her zaman toplantıdan toplantıya koşuyor. Bakan olarak nitelenen atanmış bürokrat ve teknokratlar devlet kurumlarını yönetiyor. Meclis başkanı Meclis çatısı altındaki “parlamenter sistemi” kontrol ediyor.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde yetkiler teker teker, ikişer üçer tek imza ile Erdoğan’a verildi. Bakanlıklarda, devlet kurumlarında yüksek atamalar, görevlendirmeler Erdoğan imzasını taşıyor. Bunların içinde Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi üyeleri de Anayasamız gereği günü gelince Erdoğan atamasıyla şekilleniyor.
Sistem “sorunsuz” çalışıyor. Eleştiri söz konusu ise bu parlamentoda temsil edilenlerin ve devlet mekanizmasında Erdoğan’a ulaşmak isteyenlerin görevi.
Yargı mekanizması içinde eskiden savcılar kendiliklerinden dava açar olaylara müdahale ederlerdi. Sonradan bu konu da kendi sistemi içinde başsavcılıklara verildi. Daha işlevsel mi oldu, bilemiyorum. Her usulsüzlüğe, bize göre kanuna aykırı işlemlere, olaylara savcılar hemen müdahale etsin diyen toplumsal yapımız var. Günümüzde eleştirilerin bir kısmı açılan davalar herkese eşit olarak değil, iktidar yanlısı olmayanlara açılıyor diyorlar.
Bir diğer konu da yargı sistemi içinde “hiyerarşi” nerede ise bir yana bırakılmak mı isteniyor sorusu ile gündeme geliyor. Yargıtay Anayasa mahkemesinin kararına uymadı. Asliye hukuk mahkemeleri de birbirinin kararına karşı direniyor. Bu olayların çıkış noktası CHP kurultayları, il kongreleri. Olayları iktidara bulaştırmamak için şikâyet edenler CHP’li olarak sunuluyor ancak büyük kısmı öyle çıkmadı.
İlçe, il seçimlerinde Yüksek Seçim Kurulu’na iletilen şikâyetlerde YSK kararları demokratik sistem içinde partilerin çalışmasının önünü açtı.
Özgür Özel ve arkadaşları CHP’nin etkisizleştirilmesine, itibarsızlaştırılmasına karşı hukuki girişimlerde etkili ve başarılı oldular. Ancak bir konu var ki, tüm partililer parti yöneticilerinin arkasında dururken, bazı yöneticiler parti teşkilatlarına kendi “tanıdıklarını” getirmekte öne çıktılar. Yani parti içi seçimler tam demokratik olarak yapılmadığı için eleştiriler saklı. Ancak partililer gün gelir bu sorun da parti içinde aşılır düşüncesinde. Önemli olan partiyi kıskaçtan kurtarmak.
Yargı sahnesinde hangi konuda hangi adımın atılacağı kamuoyuna ancak adım atıldığı zaman yansıyor. CHP İstanbul İl Başkanı olarak bir partilinin kayyum olarak atanıp, o kişinin 5 bin polisle ve özel giydirilmiş “meçhul” kimlikli kişilerle parti binasına girmesi ve halen çıkmaması olayını da CHP yönetimi başarılı bir şekilde “yok hükmüne” getirdi gibi.
Demokrasi için mücadele gerekiyor. Bu mücadeleyi verenleri kutlamak 1968 yılından beri bu süreçlerden geçen, yaşayan birisi olarak benim görevim.
Ülkemiz özgürlük, demokrasi ve barışı kolay kazanmadı, dilerim ki kaybetmeyecek.