Kısa süre öncesine kadar dünyada tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye; bugün ithalat bağımlısı, çiftçisi-köylüsü toprağını terk etmiş durumda…
Bu yılın ilk yedi ayında tarımda ithalata 7 milyar dolar harcadık. En büyük ithalat kalemi 1.2 milyar dolarla pamuk oldu.
Kanada’dan mercimek, İran’dan çay, savaş halindeki Suriye, Ukrayna ve Rusya’ dan arpa ithal ettik.
Son 23 yılda sadece tahıl ithalatına 45 milyar dolar ödendi. Bunun 30 milyar doları buğday ithalatına gitti. Bakliyat ithalatına da 7 milyar dolar harcandı, ayçiçeğine de 8.4 milyar dolar ödedik. Pamuk ithalatına da 34 milyar dolar verdik.
Unutmayalım ki; tüm bu ithalatın faturasını 86 milyon yurttaş olarak biz ödüyoruz.
Bu arada; çiftçinin kullandığı mazot, gübre, tohum, tarımsal ilaç da dolarla ithal ediliyor.
Bu tablo karşısında çiftçi, ne ekerse eksin sürekli zarar ediyor. Düşünün ki; savaş halindeki Suriye, Rusya ve Ukrayna’ dan arpa ithal ediyoruz.
Üstelik; artışını durduramadığımız dolarla dışarıdan aldığımız ürünleri dolar yükseldikçe zamla vatandaşa yansıtıyoruz, bu da enflasyonu zıplatıyor. Diyebiliriz ki; çiftçi yerine ithalatçıyı destekliyoruz.
Çiftçi üretimden uzaklaşıyor
Öte yandan; gübreyi, mazotu, tohumu, zirai ilacı çiftçiye pahalıya veriyoruz, bu arada üretim planlaması da yapmıyoruz. Bu politika çiftçiyi üretimden, toprağından uzaklaştırıyor. Çiftçi, köylü toprağına küsüyor.
Tarım; sektörünün en büyük problemi; çiftçinin, üreticinin desteklenmemesi, üretimin planlanmaması, çiftçinin toprağına küsmesi, üretimin azalması, ithalatın artması, böylece tarımsal ürünlerin fiyatların yükselmesidir.
Diyebiliriz ki; üretime değil, ithalata dayalı tarım politikası; tarımsal girdilerdeki kontrol edilemeyen artışlar beraberinde beslenme krizine yol açmıştır.
Bunun yanında; gelir dağılımındaki adaletsizlik, işçi, memur, emekli ve emekçinin ‘’AÇLIK SINIRI’’nın altında maaş alması, beslenme krizini daha da derinleştiriyor.
Bu tablo karşısında yapılacak ilk iş Türkiye’nin hiç vakit kaybetmeden tarım politikasını gözden geçirmesi ve tarımda yeni bir ‘’stratejik üretim planı’’nı hazırlayarak uygulamaya koymasıdır. Böylece; toprağa küstürülen, üretimden uzaklaşan çiftçinin, köylünün yeniden toprağıyla barıştırılarak üretim heyecanına kavuşması sağlanmış olur.
Bu bağlamda; Atatürk’ ün ‘’milli ekonominin temeli tarımdır’’ sözü; üreten ekonomi politikasıyla hayat bulmalıdır.
Bu arada; Zeytin tüccarları, Ege Bölgesi’nde zeytin üreticilerine ‘’baskı’’ yaparak üreticiden 3 yıl önceki fiyatla (Kilosu 90 TL’ ye) zeytin almak istiyorlar.
Üreticilerin, bu öneriyi kabul etmemeleri halinde, ürettikleri zeytini sattırmayacaklarını söylüyorlar.
Sonuç olarak:
Çiftçiyi toprakla barıştırarak, üreten ekonomiye geçmeliyiz.