Eskiden mahalle maçlarında, “Top bizde, kural bizde” derdik.

Şimdi bakıyoruz da o topun sahibi değişmiş. Sokaktan uzak, mahallede rekabet sesleri yok ama para çok. Futbol, sadece bir oyun olmaktan çıkalı çok olmuş. Bu artık dev bir sektör, hatta para makinesi. Biz topun çizgiyi geçip geçmediğini tartışırken arka planda milyarlar götürülüyor.

Geçmişte bir takımın formasını giymek gurur meselesiydi. Günümüzde ise her sene yenisi çıkan ve fahiş ücretlere satılan renkli tişört haline geldi. Tribünler işçi ve emekçi doluyken şimdi protokoller, VIP koltuklarla dolu. Parası olmayana maç bile izlemek yasak.

Şirket gibi yönetilen kulüpler, halktan gün geçtikçe kopuyor. Kulüp başkanları ise ya holding sahibi ya da patron. Taraftar ise müşteri durumunda artık. Takım kötü oynasa bile forma satışları arttığı için mutlu yöneticiler. Skor tabelası değil, bilanço konuşur kafasında yönetimler.

Şimdi duyuyoruz, “En büyük hayalim bu formayı giymek.” Bu formayı giymek için yaptığı pazarlıkları ise sonradan öğreniyoruz. Özel uçaklar, evler ve arabalar havada uçuşuyor. Maç başına ödenecek primlerin bir tanesi yatmadığı zaman ise sakatım diye sahaya çıkmayan futbolcular da biliyoruz. Ülkemiz bir basamak haline geldi. Ya Arabistan öncesi son çıkış ya da gençler için Avrupa’ya açılma kapısı. Şans transferleri dışında da baba topçular gelmiyor.

Bu işin basın ve medya ayağı da çok ayrı bir olay. Yayın hakları konusunda milyon dolarlar havada uçuşuyor. Evine geçip maç izlemek isteyen insanlar ise ücreti yüksek bulup illegal şekilde maçları izliyor. Bu hem futbol ekonomisine hem de futbolun kendisine zarar veriyor. 5 farklı platforma para ödemek istemeyen izleyici de kendini bu şekilde savunuyor; “Ben enayi miyim?”

Peki suç kimin? Aslında hepimizin. Düzenin bir parçası da biziz ama farkında değiliz. Takım kazanınca mağazalara koşup ürünleri alıyoruz. Derbiler öncesi yaşanan gerginlikle satış patlamaları yaşatıyoruz. Ki bu gerginliği oluşturanların, her küçük olayı tişörte basanların istediği de bu. Reklamlar tam olarak buna hizmet etmemizi istiyor.

Lefter’in, Metin Oktay’ın ve Baba Hakkı’nın emeklerini globallik adı altında saymıyoruz bu bir gerçek. Dünya’da başka bir ülkede de bu uygulama yok. Zamanın yöneticilerinin kompleksleri yüzünden başımıza gelen bir süreçtir bu. 1800’lerden gelen başarılar her ülkede sayılıyor ama bizde üzerine sünger çekilmiş durumda. İşte esas sporun ruhunu bu öldürüyor. Geçmişini geleceğe taşıyamayan bir kültür ne kadar başarılı olabilir?

Aslında spor hala güzel, futbol hala güzel. Ama artık daha azı bizim. Çoğunluğu sermayenin. Televizyondakilerin, şirketlerin, patronların ve zenginlerin. En öndeki koltukta ülkemizin %1’ini temsil eden bir adam oturuyor. En arkada ise asgari ücretli. Bu da bize şunu gösteriyor. Biz oyunun içinde değil, dış kapının dış mandalının da arkasındayız.

İşte tüm hesap bu… Top yuvarlak ama iş düz hesap.