Daha final düdüğü bile çalmadan başladı eleştiriler. Klavyeler çoktan ellerdeydi. “Yine aynısı oldu”, “Bu kadar da yeter artık” gibi cümleler her zamanki gibi hızla yayıldı. Oysa dün gece o salonda çok daha başka bir şey yaşandı. Bir yenilgiden fazlası, bir duruştan ötesi… Gerçek bir inanç ve karakter gördüm ben.
Evet, Avrupa şampiyonu olamadık. Ama önce şu soruyu sormamız lazım: Kaç ülke final oynayabildi? Kaç takım Almanya gibi oturmuş bir sisteme karşı, bu kadar organize, bu kadar soğukkanlı bir takıma karşı son topa kadar direnebildi? Biz direnebildik. Oyunun içindeydik. İstedik, mücadele ettik, pes etmedik. Aslında bazen işin özü tam da budur: vazgeçmemek.
Maç sonu Alperen Şengün’ün yüzüne dikkatlice baktım. Yorgundu ama başka bir şey vardı o gözlerde. Sadece kaybetmenin değil, sorumluluğun yorgunluğu… Finalde, baskının zirve yaptığı bir anda 28 sayı atmak kolay değil. Ama o gözlerde korku yoktu. Gelecek vardı. Liderlik vardı. Cedi Osman da 23 sayıyla oynadı. Sahada neredeyse her an vardı. Eleştirildiği çok oldu bugüne kadar, ama dün gece bir kez daha ne kadar değerli bir oyuncu olduğunu gösterdi.
Peki biz hazır mıyız? Bu kadar çok eleştiriyoruz, tamam. Ama bu takımı gerçekten taşımaya, desteklemeye hazır mıyız? Sadece kazandıklarında değil, kaybettiklerinde de onların yanında durabilecek miyiz? Çünkü bu çocuklar hazır. Artık sahaya çıkarken “acaba kazanır mıyız” diye değil, “ne kadar ileri gidebiliriz” diye düşünüyorlar. Korkmuyorlar, geri çekilmiyorlar. Final sahnesinde gözlerini kırpmadan boy gösteriyorlar. NBA’de oynayan, Avrupa’nın en büyük takımlarında sorumluluk alan bir kuşak var elimizde. Ve bu kuşak daha bitmedi; yeni başlıyor.
Evet, Almanya’ya 88-83 kaybettik. Ama kendimizi kaybetmedik. İnancımızı, karakterimizi, oyunumuzu kaybetmedik. Bu bir son değil, bir başlangıç noktası. Bir turnuvayı kazanmak önemlidir, büyük iştir. Ama her turnuvada orada olup o kupaya aday olmak daha büyük bir iştir. Ve bu takım artık orada. Bizim görevimiz onları yermek değil, büyütmek.
Bu yazının amacı kimseyi avutmak değil. Teselli cümleleri kurmak da değil. Çünkü “olsun” yetmez. Bu çocuklara sadece teselli değil, teşekkür etmek gerekir. Bizi yeniden basketbola bağladıkları için… Maçları son saniyeye kadar heyecanla izlettikleri için… Sokaklarda gençlerin eline tekrar basketbol topunu almasına vesile oldukları için…
Sonuçlar gelir geçer. Ama inanç, oyun, karakter kalır. Ve biz bu yaz, karakterli bir takım izledik. 12 Dev Adam’a selam olsun. Belki kupa başka ülkeye gitti. Ama bizim kalbimizi kazananlar hâlâ burada. Sahadalar, yanımızdalar. Ve bir sonraki turnuva için şimdiden hazırlar. Bize düşen ise, o yolda onların yanında yürümek.