Ülkemizin tartışmasız can yakıcı iki problemi; barınma ve beslenme krizidir.
Bu problemlerin temel nedeni de uygulanan ekonomik ve sosyal politikalardır.
TÜİK’in istatistiğine göre; 2001’de Türkiye’de üretilen konutların yüzde 35’i “kar amacı gütmeyen’’ kooperatifler tarafından üretiliyordu.
Bunun en çarpıcı örneği de Ege-Koop’ un özellikle dar ve sabit gelirliler için ürettiği 35 bin konut ve oluşturduğu modern mahalleler, yerleşim alanlarıdır.
Oysa 2021 rakamlarına göre; “kar amacı olmayan’’ kooperatiflerin ürettiği konutların oranı yüzde 2’ye düştü. Konutların yüzde 93’ü “kar amacı olan’’ müteahhitler tarafından üretiliyor.
Denilebilir ki; günümüzde uygulanan konut politikalarıyla “kar amacı olmayan’’ Ege-Koop benzeri konut kooperatiflerinin yerini “rantcı’’ müteahhitler aldı. Uygulanan konut politikası sonucunda “konut arzı’’ azaldı, kiralar ve konut fiyatları özellikle dar ve sabit gelirliler açısından eşilemez oldu, faizler ve enflasyon yükseldi, ücretler ve maaşlar “düşük’’ kaldı. Böylece barınma krizi “sosyal krize’’ dönüşerek temel sorun haline geldi.
Bu arada Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Örgütü’nün (OECD) verilerine göre; konutta kira artışı bir yılda yüzde 72, 3 yıllık yüzde 409 oldu. Buna karşılık OECD ortalaması ise yüzde 22.
Öte yandan Türkiye, beslenme krizi bağlamında, GIDA ENFLASYONUNDA 38 OECD ülkesi arasında birinci.
11.8 milyon kişi yoksulluğun pençesinde
11.8 milyon insanımız “derin yoksulluğun’’ pençesinde.
- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre; 8 milyon 217 bin kişi Genel sağlık Sigortasını ödeyemedi.
- 14.1 milyon vatandaşımız yaşamını düzenli sosyal yardımla sürdürebiliyor.
- 2 milyon 969 bin 483 hane “ aşırı
- "Yoksulluk’’ programından yararlanıyor.
- 13.8 milyon kişi elektrik faturasını “devlet desteği’’ ile ödeyebiliyor.
Öte yandan okullar açılacak, çocukların temel ihtiyaçları karşılanamıyor.
Çocuklar “derin yoksulluk’’ içinde.
- Bireysel kredi kartı borçları yüzde 55 artarak toplam 3 trilyonun üzerine çıktı.
- Açlık sınırı 26 bin TL, tek başına yaşayan bireyin yoksulluk sınırı da 42 bin TL’yi aştı.
Bu olumsuz tablo karşısında işçi, memur, emekli, yoksul “etkili’’ bir örgütlenme ortamına sahip değil.
Muhalefet; yoksulluk, işsizi, emekliyi, kimsesizi örgütleyemiyor.
Sonuç olarak
Emeğin, emekçinin, emeklinin, yoksulun örgütlü gücüyle ulusal gelirden aldığı pay; “doğru orantılı’’dır.
Bu kesimler ne kadar örgütlü güce sahipse, ulusal gelirden de o ölçüde fazla pay alır.