Arka arkaya gelen zamlarla elektrik ve doğalgaz faturalarımız her geçen gün biraz daha büyüyor. Hepimizi zor bir kış bekliyor.

Özellikle; yoksulluk içinde olan halkımızı derinden etkileyecek “kara kış” kâbusa dönüşecek.

1 Eylülde konuttaki doğalgaza yüzde 20.4, 8 ayda da toplam yüzde 163, konuttaki elektriğe de yüzde 20 ve 8 ayda toplam yüzde 210 oranında zam yapıldı.

Aynı şekilde 1 Eylülde sanayideki elektriğe yüzde 50, doğalgaza da yüzde 50.8 oranında zam yapıldı.

Böylece karanlıkta ve soğukta geçireceğimiz kış bizi bekliyor.

Bu arada; sanayide kullanılan doğalgaza ve elektriğe gelen zam, “üretken” zamdır; bir yandan iğneden ipliğe her şeyin zamlanmasına neden olacak, diğer yandan da; enflasyonu tetikleyecek.

Öte yandan; konutlarda 31 Aralık 2021’de 100 TL olan elektrik faturası peş peşe gelen zamlarla 310 TL’ye, 100 TL’lik doğalgaz faturası ise 263 TL’ye yükselecek.

Gelinen noktada, sosyal devlete düşen görev; kabaran elektrik ve doğalgaz faturalarının “yakıcı” etkisi karşısında “kamusal destek”le vatandaşı bir ölçüde de olsa rahatlatmaktır.

Ayrıca; son 10 yılda enerjide dışa bağımlılığın arttığı, enerji hammaddeleri ithalatının 100 milyar doları bulacağı değerlendiriliyor.

Elektrik ve doğalgazda hem tedarik hem de maliyet artışı yaşanıyor.

Öyle görünüyor ki; eylül sonrası katlanacak elektrik, doğalgaz ve su faturaları geniş halk kitleleri tarafından “ödenemeyecek” boyuta ulaşacaktır.

Enerji ve temel tüketim maddelerindeki “aşırı” fiyat artışları; yoksullaşma sürecini hızlandıracak, dar ve sabit gelirlilere hayatı zorlaştıracak ve “sosyal erezyon”a yol açacaktır.

Bu sosyal ve ekonomik probleme çözüm üretmek; yaşamsal bir önem taşıyor.

Bu bağlamda; devlet yoksulların elektrik, doğalgaz faturasını “sübvanse” etmeli, BOTAŞ’ın zararını 84 milyon ödememeli.

HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 150

En yaşamsal gündemimiz; tüm kötülüklerin anası pahalılık, işsizlik ve yoksulluktur.

Bu 3 temel problem gündemden düşürülmeden huzuru, dayanışmayı ve gelecek umudunu canlı ve sürdürülebilir kılmak olası gözükmüyor.

Seçime endeksli “bölük-pörçük” önlemler; problemleri çözmek bir yana, daha da karmaşık hale getirir.

Bu bağlamda; siyasiler 2023 seçimlerini değil, gelecek kuşakları önceleyerek gerçekçi, akılcı, uygulanabilir ve kapsayıcı projeler üzerinde yoğunlaşarak politikalar üretirlerse ülkemize ve insanımıza karşı sorumlu davranış sergilemiş olurlar.

Ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı.

Güvenirliliği uzun süredir tartışılan TUİK’in açıkladığı veriler; pahalılığı, yoksulluğu ve açlığı yaşayanlar arasında bir karşılık bulmadı, güvensizliğin daha da artırmasına neden oldu.

TUİK’in Tüketici Fiyat Endeksi olarak açıkladığı ağustos ayı enflasyon oranı yüzde 1.46, yıllık tüketici enflasyonu ise yüzde 80.21.

Buna karşılık, iktisatçıların oluşturduğu “bağımsız” ENAG Grubunun açıkladığı ağustos tüketici enflasyonu yüzde 5.86, yıllık tüketici enflasyon ise yüzde 181.37.

Hayat pahallılığıyla, geçim derdiyle canı yanan halk, ENAG’ın açıkladığı oranlara daha sıcak bakıyor.

Bu arada; TUİK, ağustos ayı Üretici Fiyat Endeksini yüzde 143.75 olarak açıkladı.

Daha kolay anlaşılır, açık bir anlatımla Üretici Fiyat Endeksi yüzde 143.75, buna karşılık bakkal, manav, işyeri sahibi bu oranı müşterisine yüzde 80.21 olarak yansıtıyor.

Bunun anlamı; esnaf bırakın kar etmeyi üreticiden aldığı malı yüzde 60 zararla halka satıyor.

Bu mümkün olabilir mi?

Pahalıya üretilen bir malın zararına, ucuza satılması hangi iktisat kuralıyla açıklanabilir?

Buradan çıkan sonuç; TUİK’in vatandaşı “tatmin” etmediği sonucudur.

Sonuç olarak: Hayat pahallılığını, geçim derdini ortadan kaldırarak vatandaşı soluklandırmak; güncel ihtiyaçtır, yaşamsal önemdedir.