14 Haziran 1934’te TBMM’de kabul edilen İskân Kanunu 21 Haziran tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Kanunun numarası 2510.

Kanunu internetten bulabilirsiniz. Başlı başına bir araştırma ve çözüm makalesi gibi. Kanunun üçüncü maddesinde Muhacirlerin ve Mültecilerin Kabulü başlığı altında muhacir ve mülteci tanımı yapılıyor:

“Türkiye’de yerleşmek maksadıyla dışarıdan, bireysel olarak veya topluca gelmek isteyen Türk soyundan meskûn veya göçebe fertler ve aşiretler ve Türk kültürüne bağlı meskûn kimseler, işbu kanunun hükümlerine göre İçişleri Bakanlığı’nın emriyle kabul olunurlar. Bunlara (muhacir) denir. Kimlerin ve hangi memleketler halkının Türk kültürüne bağlı sayılacağı Bakanlar Kurulu kararıyla tespit olunur.

Türkiye’de yerleşmek maksadıyla olmayıp, bir zaruret nedeniyle muvakkat oturmak üzere sığınanlara (mülteci) denir.

İskân Kanununun girişinde ilk maddede “Türkiye’de Türk kültürüne bağlılık dolayısıyla nüfusun oturuş ve yayılışının, bu kanuna uygun olarak, Bakanlar Kurulunca yapılacak bir programa göre, düzeltilmesi İçişleri Bakanlığına verilmiştir” diyor.

İkinci madde, İçişleri Bakanlığınca hazırlanıp Bakanlar Kurulunca onaylanacak haritaya göre, Türkiye iskân bakımından üç tür mıntıkaya ayrılır, diyerek bölgeleri tanımlıyor:

1 numaralı mıntıkalar: Türk kültürlü nüfusunun tekasüfü (yoğunlaşması) istenilen yerlerdir.

2 numaralı mıntıkalar: Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskânına ayrılan yerlerdir.

3 numaralı mıntıkalar: Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat sebepleri ile boşaltılması istenilen ve iskân ve ikamet yasak edilen yerlerdir. Yukarıda yazılan iskân mıntıkalarının tasdikli haritasında, zamanla ortaya çıkacak ihtiyaca göre değişiklikler yapılması İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararına bağlıdır.

Yerleştirmeler genelde birinci ve ikinci mıntıkalara yapılıyor.

Türkiye’ye “muhacir olarak” alınmayacaklar da şöyle sıralanmış: Türk kültürüne bağlı olmayanlar, anarşistler, casuslar, göçebe çingeneler, memleket dışına çıkarılmış olanlar.

Türk kökenli muhacirlerle mülteci olarak kabul edilenlerin nerelerde nasıl yerleştirileceği de açıkça belirtilmiş. Kanımca iki önemli paragraf var bu konuda:

Birincisi, ana dili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu gibi kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır.

İkincisi ise, kasabalarda ve şehirlerde yerleşen ecnebilerin tutarı belediye sınırı içindeki bütün nüfus tutarının yüzde onunu geçemez ve ayrı mahalle kuramazlar.

Kısaca değerlendirirsek, muhacir olmak için Türk soyu ve kültürü gerekli ve yerleşim yerleri de Türklerin yoğunlaştırmasını istediğimiz yerler. Mülteciler ise, zorunluluktan geçici olarak kabul edilen kişiler. Yerleşecekleri yerler de sınırlı. Bir mahallede, köyde, işçi ve sanatçı kümesi oluşturmayacaklar. En önemlisi bu kişilerin sayısı belediye sınırlarının içindeki toplam nüfusun yüzde onunu geçemeyecek.

Bu öngörüyü yapanlar, bunu 1934 yılında TBMM’de tartışıp, yasa ile yaptılar. Ülkemizi düzene soktular. Bundan 88 yıl sonra, Türk kültürü ile ilgisi olmayan yabancılar bazı kentlerde, kasabalarda nüfusun yüzde onunun çok üstünde. Kilis’te bu yüzde 38 buçuk, Hatay’da yüzde 18. Bunlar resmi rakamlar, iddia edilen ise bunun iki misli.

21 Haziran 1934 tarih ve 2510 sayılı yasaya aykırı bir durum bu. Ortaya çıkan durumu şöyle okumak da olası; Türk kültürünün yoğun olduğu yerlerde yabancı (Arap) kültürü yoğun olarak yerleştiriliyor ve birçoğu vatandaş yapılarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliği ile sade T.C. vatandaşının üzerinden devlet terörü yaratabiliyor.

Tehlike hem büyük kentlerde hem de güney sınırlarımızda…