Vatandaş doğduğu yerde doymuyorsa, köyden kente göç etmek zorunda kalıyorsa, ekmeğini şehirlerde arıyorsa; uygulanan tarım politikasında problem var demektir.

Tarımda yaşanan problem; ekonominin ve toplumsal hayatın her alanına yansıyor.

Köyden kente göç; bir yandan plansız, sağlıksız kentleşmeyi tetiklerken diğer yandan da, kentlerdeki sosyal dokuyu olumsuz etkiliyor, işsizliği tetikliyor, sosyal çatışmaya ve şiddete uygun zemin hazırlıyor.

Bu arada; köylü üretimden çekiliyor, ekili alanlar daralıyor, üretim azalıyor, fiyatlar artıyor, gıdaya erişim zorlaşarak beslenme problemi ortaya çıkıyor.

Öte yandan; tarımsal girdilerdeki kontrol edilemeyen artış, ithalata dayalı tarım politikası köylüyü üretimin dışına itiyor, sağlıksız beslenmeyi ve “açlığı” gündeme taşıyor.

Kısa bir süre öncesine kadar tarımda dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye; günümüzde neredeyse beslenmede “dışa bağımlı” hale geliyor.

Bu tablo; tarım politikasında yeni arayışları gündeme taşıyor, kırsalda kalkınmayı, tarımsal üretimi ve kooperatifleşmeyi öncelikli konuma getiriyor.

Bu süreçte, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in önceliği de kırsalda kalkınmayı, üretimi ve kooperatifleşmeyi desteklemek oluyor.

Böylece; İzmir’in öncülük ettiği kırsalda kalkınma modeli; CHP’li belediyeler aracılığıyla dalga dalga ülke düzeyinde yaygınlaşıyor.

Diyebiliriz ki; günümüzde ekonominin en zayıf halkası tarımdır.

Unutmayalım ki; “Bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür. Oradan koptu mu öteki halkalar ne kadar güçlü olursa olsun, zincir kopmuştur, işlevi bitmiştir.”

HALKIN GÜNDEMİYLE SİYASETİN GÜNDEMİ ÖRTÜŞMÜYOR

Türkiye’nin gerçek gündemi; işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, barınma ve gıdaya erişimde, yaşanan zorluklardır.

Bu arada; farklılıkların özgürce yaşanacağı demokratik siyasal iklime olan ihtiyaç da gerçek gündem içinde ağırlıklı bir yere sahip.

Bu bağlamda; kapanmış bir yara olan ve toplumun zihninde çözüme kavuşmuş “başörtüsü” konusunu hangi gerekçeyle olursa olsun siyasetin merkezine oturtmak; gerçek gündemden uzaklaşarak yapay gündeme savrulmaktır.

Oysa; siyasetin gündemi, halkın yararına çözüm üreten uzlaşma ve uğraş alanı olmalıdır.

Pozitif siyaset; seçmeni yönetmek yerine, seçmeni yurttaş olarak benimseyip problemlerine çözüm üretmektir.

Kaldı ki; halkı önceleyen hak temelli bir siyaset anlayışı; hak ve hukuk temelli bir düzenin de güvencesidir.

Bu bağlamda; halkın ihtiyaçlarını temel alan, kamu kaynaklarını halkın yararına kullanan, kamu yararını önceleyen, hukuka dayalı, kurallı ve öngörülebilir ekonomik düzen; halkın gerçek gündemini oluşturmaktadır.

Ayrıca; halkı ortak bir gelecek üzerinde ve uzlaşma ekseninde buluşturmada en önemli görev; ülkeyi yönetme sorumluluğunda olan iktidara düşmektedir.

Bu değerlendirme, aynı zamanda muhalefete de sorumluluk yüklemektedir.

Öte yandan; yoksulun sırtından doyan adaletsiz bir ekonomik düzen yerine, kaynakların ve değerlerin hakça paylaşıldığı adil bir düzen arayışı da siyasetin gerçek gündemidir.

Türkiye’nin ekonomide daha güçlü, demokraside daha kaliteli, özgürlüklerde daha kapsayıcı, hukuk temeli güvenilir ve öngörülebilir olması; temel ihtiyaçlarımızdandır.

Sonuç olarak: Girişim; örgütlenme ve ifade özgürlüğü ile örgütlü, güçlü toplum ve kamusal, kurumsal özdenetim, şeffaflık; demokrasinin kalitesini arttırır.

SON SÖZ: Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz, gemiyi limana getirip getirmediğine bakar.