Eveeeet benim için geldik bir yazın daha sonuna...
En korktuğum ay Temmuz da geçip gittiğine göre artık canım güzelim bi’tanem sonbahara geri sayım başlamış demektir.
Peki Çeşme bu yazı nasıl geçirdi, geçiriyor dersek, dolu ama boş diyebiliriz.
Evet bir kalabalık var ama bütün umudunu şu kısacık sezona bağlayan işletmelerin büyük çoğunluğu çok mutsuz.
Bayramlar bile ekonomik anlamda beklentiyi karşılamadı.
Bari bir işe yarasınlar, küçücük de olsa yüzümüzü güldürsünler diye umut bağlanan gurbetçiler fiyatlardan en çok şikayet edenler oldu.
En çok pazarlığı onlar yaptı.
Bir makarnanın 450, bir kokteylin 550 liraya satılması onları bile üzdü.
Vah vah kıyamayız size!
*
Turistlerin tercih ettiği bir lokasyon da olmadı Çeşme...
Gelenler de yine fiyatları çok pahalı bulduğu için minimum harcamada kaldı.
Ev satışları zaten epeydir azalmıştı.
Kiralama derseniz sadece havuzlu ve lüks evler kiralandı.
Tahmin ettiğimiz gibi orta sınıf diye bir şey kalmamış memlekette.
Bunun yanı sıra her plaj çadır doluydu.
Onca insan sindirim sistemini nerede rahatlattı sorusu hepimizin sorunu oldu.
Hani Ilıca plajında oturduğumuz yerden sohbet ederken elimizi kuma daldırıp böyle oynarız ya...
Hah işte benden size tavsiye artık öyle bir şey yapmayın.
Dur bak araya bir anekdot...
Üniversiteden mezun olduğum yıl Libas’tan bir elbise beğendim. Hem mezuniyetimde giyeceğim hem de 12 Ağustos’ta doğum günümde.
Fakat elbise çok pahalı ve annemi ikna edemiyorum.
Yok dedi yani o kadar da değil kusura bakma.
Neyse biz kuzenimle yine her zamanki gibi Ilıca 2. kapıya gittik havlularımızı attık.
Yüzüyoruz güneşleniyoruz, muhabbet vs.
Ben bir yandan konuşurken bir yandan o şahane beyaz kumu avucuma alıp rüzgara karşı bırakıyorum.
Kumu epey kazdım. Kazmışım yani... Sonra aaa elimi yine kuma bir daldırdım ki upuzun bir altın kolye elimden dirseğime kadar dolandı.
Kuzenim dedi ki yuhhh!
Böyle demesinin sebebi de şu; ben hayatım boyunca çok değerli şey kaybettim ama inanın bir o kadarını da hep orada burada buldum.
İşte o altın kolye de benim o çok istediğim elbisenin parasını çıkardı.
*
Ama şimdi öyle bir şey asla yapmam çünkü artık Ilıca kumlarının arasından elimize gelse gelse çadırda kalanların arkalarında bıraktıkları gelir.
Hayır sonra bir de köpeklerden şikayet ediyorlar.
Pismiş köpekler!
Onlarla aynı yerde denize girmeye mecbur değillermiş.
Belediyenin yerleştirdiği tuvaletleri geçtim soyunma kabinlerinin içi bile korkunç oysa...
Arkada bıraktıkları çöplerden hiç bahsetmiyorum bile...
*
Bu yaz kadar trafik kazası da görmedik.
Ve bu yaz ki kadar acayip lüks araçlar da...
Geçen gün yine fakir fakir marketten iki poşetle çıkmışım 97 model anneciğimden kalan asfalt öttüren aracıma doğru gidiyorum... Bir baktım o güne kadar görmediğim bir model otomobil...
Plakası yok.
Ama enteresan olan aracın önünde plaka koyacak yer de yok! Değişik bir alet böyle...
Ben yaşlandıkça iç sesim dışımdan da çıkıyor. Yine öyle oldu sesli olarak “aaa plakası yok ayol bunun “ dedim.
Meğer sahibi de tam arkamdaymış “arkada var merak etmeyin” dedi.
Sonra bunu arkadaşlarıma anlattığımda öğrendim ki öne plaka takmak şart değilmiş ve o markanın o modeli de öne plaka koyma yeri yapmamış. Plaka koymaya tenezzül bile etmemişler yani :))
Benim de bir yıldır dikiz aynalarım kırık işte n’apcan!
*
Bu yıl yazlıkçıların en şikayet ettikleri konulardan bir de yolların kazılmış ve toz topaç içinde olmasıydı.
Bizim bütün kış o tozların ve yağmurla çamura dönmesinden neler yaşadığımızı bilmeden özellikle Çeşme Belediyesi’ne sosyal medyadan yüklendiler de yüklendiler.
Sürekli beton kaplanan küçücük bir ilçenin alt yapısını bir anda tamamlamasını nasıl bekliyorsunuz ki?
Üstelik o kazılan yerlerden belediye değil internet ve elektrik erişimi sağlayan firmalar sorumlu...
Dur dur bir şikayet de özellikle gece yollara düşen domuz aileleri ile ilgili idi.
Oysa biz domuzlar, kirpiler, kediler, köpeklerle kışın burada sessiz sakin barış içinde yaşayıp gidiyoruz.
Bakmayın yaz kalabalığına biz aslında küçük bir kasabayız.
*
Çok özlemişim yazı yazmayı sizinle dertleşmeyi...
Biliyorum böyle uzunca ayrılıklardan sonra hep aynı şeyi söylüyorum ama gerçekten artık daha sık burada olacağım.
Çünkü bilmem size de oldu mu, hayatımda hiçbir şey değişmediği hatta maddi olarak daha dibe doğru gitmesine rağmen biri sanki düğmeye bastı ve üzerimdeki o melankolik kara bulutlu sistem defoldu gitti.
Bir dönem kapandı sanki.
Vazgeçmiş, küsmüş ruh halimden kurtuldum.
Bana benden başka el uzatacak, iyi gelecek kimse olmadığını kabullenme gücü bu sanırım.
Aman boş ver ya, kimse yoksa elimde kalan beton gibi dostlarım bir de siz varsınız...
Gelin, sarılacağım :)