Pazartesi günü sabahın erken saatleri… Metro ve tramvay işçilerinin grevde olması nedeniyle otobüslerde korkunç bir yoğunluk. Tıka basa ilerliyoruz. Mırıldanmalar, homurdanmalar arasında herkes, “Biri lafı açsa benim de söyleyeceklerim var” der gibi duruyor. Bir kadın, “Kardeşim doğrudur işçinin, emekçinin hakkı ama biz de işimize geç kalıyoruz” diyor. Hemen arkasındaki genç, “Bu grev işçinin işçiye eziyeti” lafını iliştiriyor. “Grev kararı gece açıklanacağına daha uygun bir saatte açıklansa herkes tedbirini alırdı” diyor bir başkası…

Otobüsün koridorunda, kalabalığın tam ortasında sıkışmış iki genç sessizce söylenenleri dinliyor. “İnsanları mağdur ederek hak mı aranır” denilince gençlerden biri, “Biz metro çalışanıyız” diyor. Susuyor herkes. “Biz de sizin gibi otobüs kullanarak gidiyoruz on dakikalık yolu bir saatte gideceğiz” diyen gencin sözlerini arkadaşı tamamlıyor: “Ne yapabiliriz bizim de hak arayacağımız tek gücümüz grev. Biz de grev olmasın isterdik ama haklarımızı korumak için yapıyoruz. Şimdi de sizinle aynı koşullarda eyleme gidiyoruz…”

Hak verircesine kafalar sallanıyor ama mırıldanmalar da devam ediyor. “Grev varmış biraz geç kalacağım” minvalinde telefon konuşmaları eşliğinde bir amca gençlere eğilip, “Yarına biter mi greviniz?” diye soruyor. Metroda çalışan işçiler “Umarım amcacım umarım, ne kadar çabuk biterse bizim için o kadar iyi” cevabını veriyor. “Ülkenin ekonomisi ortada herkes grev yapması gerekirken biz grev yapana kızıyoruz” sözleriyle bir gencin destek vermesine, “Bu işçiler neden sadece İzmir’de eylem yapabiliyor, yapsalar ya AKP’nin olduğu yerlerde” diyor bir başkası.

Bir saatlik yolculuk sırasında otobüste yaşanan bu tartışma, İzmir’de benzer biçimlerle devam etmiştir mutlaka… Açıkça söylemek gerekir ki işçinin grevini destekleyenlerin sayısı, karşı çıkanlara oranla çok daha düşüktür. Bu durumu belediye işçilerinin eylemleri sırasında görmek de pekâlâ mümkün. “Üniversite mezunundan fazla maaş alıyorlar yetmiyor mu” gibi laflar edilir. İzmir’de de “Demiryol İş Sendikası İzmir dışında eylem yapamaz. Hükümet yaptırıyor eylemi” yorumları yapılıyor.

İşçiler AKP’ye karşı eylem yapsa vatan haini, terörist olabilir, CHP yönetimine karşı yapsa hükümetin maşası denilir. Özel sektörde eylem yapınca “milli güvenliği tehdit ediyorlar” denilerek grevleri yasaklanır. Sormak lazım işçi ne zaman eylem yapabilir? Hangi patrona karşı eylem meşrudur? Eğer böyle düşünülürse işçi eylem de yapmamalı grev de…

Bir de denilmektedir ki, işçilerin bu grevi halkı rahatsız etmektedir. Grevin amacı biraz da o değil midir? Rahatsız edecek, “varlığında” hissedilemeyen işçiler, “yokluğuyla” gündelik yaşamın ritmini bozacak… Grev işçi ve emekçilerin hak arama mücadelesinin en meşru aracıdır. İş bırakıldı mı, hayatı durdurma noktasına getirecek… Grevin önemli olması da bu gücü…

Elbette şöyle denebilir: Bunca zam, zulüm, yoksulluk varken Türkiye genelinde grev neden yapılmıyor? Birçok nedeni var ama böyle olmaması İzmir’de eylem yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Evet, ekonominin hali ortadır. Her geçen gün yoksullaşıyoruz. Zamlar her gün kapımızı çalıyor. Yaşanan hava sıcaklığına bir de enflasyon eklenince boğuluyoruz. Yarınını kimse göremiyor. Elbette böylesi durumdan çıkış, Türkiye geneli bir grevdir. Oluru, olmazı ayrı. Ayrıca eylemlerin ana hedefi elbette iktidar partisi olmalıdır. Ekonomiyi bu hale getiren AKP ve ortaklarıdır. Yoksulluğumuzun bir nedeni de hükümettir.

“AKP döneminde en küçük eyleme ağır saldırı oluyor, sendikalarımızla, demokratik kitle örgütlerimizle bu gidişe dur demeliyiz, İzmir işçisi herkese örnek olsun. Muhalefet olacaksa işçi ve emekçinin muhalefeti olsun” demek bugünün esas ihtiyacı değil midir? Veya “Akbelen için direniş, Cudi ormanları için süren mücadele, İzmir işçilerinin mücadelesiyle birleşmeli” demek…

Sendikanın niyeti nedir ne değildir bunu tartışmak ayrı… İzmir belediyesine iktidardan bütçe ayrılmaması da… İşçi eriyen ücretlerini korumak için eylem yapıyor bundan daha doğal ne olabilir?

Durum açık ve ortadır: İnsanca bir yaşam için sermaye partileri ve onun türlü uzantısı sendikalardan medet umulamaz. Şikayetimizi de umudumuzu da öfkemizi de yanlış hedeflere yönlendirmeyelim. Nerede bir hak arama mücadelesi varsa büyütmenin yollarını tartışalım. Karar verelim: yoksulluk, geleceksizlik, işsizlikten mi rahatsız olacağız, birlik olup grev yapan işçiden mi?