Cumhur İttifakı İzBB Adayı Hamza Dağ'ın parti logosunu kullanmaktan kaçındığı afiş çalışması, “kendi partisinden utanıyor” veya “İzmir'de AKP logosunun tepki çekeceği için seçim stratejisi izliyor” şeklinde yorumlandı ve tepki gördü.

Son günlerde ise Hamza Dağ, iftardan sonra barları ve meyhaneleri dolaşarak oy isteme faaliyetini arttırdı. “Seküler” çevrelere yönelik verdiği pozlar, “takiyye” eleştirilerini de beraberinde getirdi.

"Takiyye" kelimesi, aslen "tehdit altında bir şeyden korkmak, çekinmek ve sakınmak" anlamına gelirken, Hamza Dağ için "Benimsediği görüşlerinden -aslında vazgeçmediği halde- vazgeçmiş gibi görünmek ve muhalifleriyle aynı görüşteymiş gibi hareket etmek veya esnek olacak-saygı duyacak gibi görünmek" anlamında kullanılıyor. AKP'den Hüda-Par'a uzanan Cumhur İttifakı'nın adayı olan Hamza Dağ'ın, seküler yaşam tarzına mesafeli olduğu-olacağı biliniyor. Temsil ettiği parti programlarının en “esneğinin” ılımlı İslam ile anıldığı düşünülünce bu mesafe rahatça anlaşılıyor. Ramazan ayında meyhanelerde, oy isteyen Hamza Dağ’ın İzmirlilere şirin görünme çabası bir yakıştırmadan öte; siyasal durumun teşhiri olmakla birlikte bir durum tespiti olarak görülmelidir.

09.08.2022 tarihli X paylaşımında* “CHP'li bir grubun, dün akşam oynanan bir maç öncesinde alkol alarak Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret etmeleri en basit ifade ile terbiyesizliktir” diyerek alkol vurgusu ile kışkırtma dilini kullanan Hamza Dağ’ın, alkollü mekanlara merakı seçim öncesi neden artmıştır? Renkler ve LGBT karşıtlığı ile kendince eleştiri yapan Hamza Dağ’ın, “çok çeşitli, kapsayıcı” görüntüsünün altında yatan niyet nedir? Elbette oy ve iktidar olma kaygısıdır ve en az bizim kadar İzmir halkı da bunu fark etmektedir.
Ancak takiyye meselesi ilkesiz, çürümüş siyaset zemininden besleniyor ve ne yazık ki Hamza Dağ ile onun ufak çaplı hamleleriyle sınırlı tartışılamayacak büyüklükte bir sorundur. Hamza Dağ’ın görsel şovu olsa olsa çürümüşlüğün küçük bir yansımasından ibarettir.
Çürüme çağında siyaset; mevzi elde etmek, zenginleşme ve maddi çıkarları koruma/sağlama aracına dönüşmüştür. Günümüzün burjuva siyasetçisi, parasal ve kişisel çıkarlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen, görgüsüz, şark kurnazı, politikayı güç gösterisiyle anlamlandıran, amacına ulaşmak için her yolu mubah gören, açgözlü ve sahtekâr yakıştırmalarıyla beraber anılmaktadır. Tam da bu nedenle halk içerisinde “siyasetçiye güven olmaz” duygusu hakimdir.

Yozlaşma, yolsuzluk, rüşvet skandalları hiç eksik olmayan bir ülkenin siyasetinin farklı olması da beklenemez. Hırsızlık, yolsuzluk, iftira, komplo; iktidar veya muhalefet tüm burjuva partiler için sıradan bir hal almaktadır. Artık yapılan yanlışlar saklanmaya bile tenezzül edilmemektedir. Nesnellik kendine uygun siyasi özneleri yaratmakta ve büyütmektedir. Kapitalizmin genel çürümüşlüğü kendine uygun siyasetçi tipini de çoğaltmaktadır.

İlkelerin yerilerek, günlük çıkarların kutsandığı pragmatist ve popülist siyaset biçimi leş bir koku ile burunları sızlatmakta/tıkamaktadır. Takiyeci zihniyetin daha geniş alanlarda kendini göstermesi su götürmez bir gerçektir. Unutmayalım: Bu siyaset biçimi ve zemini tartışılmadıkça takiyye yapan bol olur.