Genel seçim sonrası seçilen milletvekilleri Ankara’ya, TBMM’ye koşarak gelirler. Heyecanları yüksektir. Ülkeye hizmet etmek için halk tarafından parlamentoya gönderilmişlerdir. Bir süre sonra durum değişir.
İktidar milletvekilleri TBMM’de kendilerine yollanan yasa tasarılarını oylamak, muhalefet tarafından verilen önergeleri de reddetmek için orada olduklarının bilincine varırlar. Muhalefetin bir kısmı “zaten buraya havadan geldik” diyerek günlerini keyifle geçirirler, geçiriyorlar. Bir kısmı da günü gelince bizi transfer edecekler diye Erdoğan’a ilgiyle bakıyorlar.
Ana muhalefet partisi CHP ve İYİ parti ise Meclis’te halkın birçok sorununu dile getirerek kitlelerde farkındalık yaratmaya, destek almaya çalışıyor. Ancak Meclis’te çoğunluğun Cumhur İttifakı’nda olması nedeniyle, çalışmaların bir kısmının sahada yapılması ile gelecek seçimlerde halkın desteğini artıma yoluna gidiyorlar. Muhalefetin bu konuda şöyle bir “şansı” oldu. O da AKP’nin “devlet partisi” haline gelerek “parti devleti” kurmak için etkisiz hale getirdiği sivil toplum örgütlerinden sonra, muhalif partileri de etkisizleştirmek çabasının öne çıkması.
Bunun için DEM Partili belediye başkanlarının görevden alınarak kayyım atanmasıyla kamuoyunun konuya alışmasının altyapısı oluşturuldu. Ardından CHP’li belediyelere uygulanan operasyonlarla başkanların ve etkin yöneticilerin “bertaraf” edilmesiyle belediyelerin hizmet becerisinin yok edileceği varsayıldı. Bu girişim başarısız oldu. Bunlara ek olarak CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak ilan ettiği Ekrem İmamoğlu üzerinden “muhalefete baskı ve hukuka aykırı işlemler” doruğa çıkarıldı. Özgür Özel’in liderliğinde CHP üniversite gençliği, çalışan ve ev gençlerinin büyük katılımıyla, İstanbul’da ve Türkiye’nin her yerinde haftada iki mitingi 19 Mart 2025’ten sonra yapmayı başardı. AKP’nin ‘bu çabalar zamanla sönümlenir’ beklentisi istenilen hedefe ulaşamadı.
Baskılar değişik yerlerde sürüyor. İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının 100. gününde, İzmir’de de 130 kişi gözaltına alındı.
Fırtınalı geçen havalar sırasında ülkenin her yerinde yangınların ortaya çıkması ve söndürülememesi de fırsat bilinerek, ortaya “PKK silah bırakma programı” sıkıştırılmaya çalışıldı. Erdoğan’a 6-8 yıl daha ihtiyaç var propagandası da sürüyor. Özgür Özel için dokunulmazlığın kaldırılması fezlekesi de Meclise sunuldu.
Bu girişimler CHP’nin halk nezdinde itibarını zedeler mi, sanmıyorum. Peki Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ile teşkilatlarının moralini bozar mı? Onu da sanmıyorum. CHP, liderinin gençliği, kararlılığı, bilinçli mücadele enerjisiyle her gün biraz daha mesafe alıyor görünümünde.
CHP’nin sahada, yani halkın içinde yaptığı eylemler iktidarın yandaş medya aracılığı ile yaptığı propaganda ortamını delmiş durumda. Hal böyle olunca, Erdoğan, "AK Parti olarak bizim samimi dileğimiz, ülkemizin ana muhalefet partisinin kendisini süratle toparlaması, rotasını bulması ve Ankara merkezli siyaset yapmasıdır” diye bir beyanda bulundu.
Erdoğan, bu ifadenin altındaki mesajla, “sahada çalışmayın, durumumuz zorlaşıyor” demeye getiriyor. Bu mesajda aynı zamanda dolaylı olarak “Ankara’da kalmazsanız daha sertleşiriz” havası da var.
İktidarın öngöremediği bir Türk insanı davranışını hatırlatmak isterim. Ne kadar sertleşirseniz sertleşin, kitleler o kadar dirençli olur ve direnir. Görünen o ki, sertleşmenin hedefi “kişisel devlet” olsa da halkın gittikçe tepkisi artmakta… Bu tepkileri örgütleyip siyasal eyleme dönüştürmek de muhalefetin görevi. Bu konuda ne kadar başarılı olacaklar, göreceğiz…