Yıllar önce üniversite öğrencisiyken bir yaz tatilinde başıma gelen bir anıyla başlayayım bu yazıya. Gıybet sever uzak akrabalardan birisi nerede okuduğumu sormuştu. ‘ODTÜ’de Ekonomi okuyorum’ diye cevap verince de ‘’2 yıllık mı hiç duymadım?’’ demişti. ‘’Hayır, iktisat okuyorum yani’’ yanıtını alınca da hafif utanarak ‘’Aferin’’ lafı çıkmıştı kısık bir sesle ağzından. İktisat ile Ekonomi sözcüklerinin aynı anlamda olduğunun bilinmediği yıllardı velhasıl! Aynı dönemde lisans eğitimini birlikte tamamladığımız can dostum öğretim görevlisi İdil Göksel geçenlerde uğradı bana. Başarılı bir akademisyen olmasının yanında düzenlediği türlü seminer ve eğitimlerle farklı kitlelerle de bir araya geldiğini bildiğim ve sürekli derslerinin içeriğini geliştirmek için titizlendiğine defalarca şahit olduğum için ‘’İdil’cim ekonomi okur-yazarlığı seminerleri versene!’’ diye önerdim. Cevabı çok gerçekçiydi: Artık çok geç, zira 6 yaşındaki çocuk bile öğrendi ekonomi terimlerini!

Aynı günün akşamında babamlarda yine başka aile dostlarının da olduğu bir toplaşmada dolar konusu açıldı ve babam hızla yükselmesiyle gündemde olan ve kredi ifl as riskini gösteren CDS (Kredi Temerrüt Riski) konusunu açtı. 900 puanın üzerine çıkan bu risk primi ile uluslararası piyasalardan artık yüzde 12 faizle dolar cinsi kredi bulabileceğimizden bahsediyordu. Derken annemlerin salonu nitelikli bir televizyon prog- ramı stüdyosuna dönüverdi. Zaman zaman iktisatçı olduğum için de dönüp bana doğrulattıkları şeyler de oldu: Değil mi oğlum?

TUİK denen kurumun aldığı emirlerle istatistik, ekonomi ve ekonometri bilimlerini ne hallere soktuğuna da şahit olduk bu iktidar döneminde. Bizim üniversite yıllarımızın en ciddiyetle çalışan kurumlarından birisinin bu zavallı hali beni her ne kadar üzse de ENAG gibi bağımsız akademisyenlerden oluşan enflasyon araştırma grubunun ciddi araştırmaları içimi rahatlatıyordu.

Devlet kurumu ile bağımsız araştırmacıların enfl asyon oranları arasında neredeyse 100 puanlık farkı görmek bile bu iktidarın çürümüşlüğünün bir ifadesine dönüveriyordu benim için. Yıllardır siyaset, siyasal iletişim, yerel yönetimler ve İz Gazete sayesinde köşe yazarlığı derken ‘’başka’’ okumalar yapma konusunda kendimi epey geliştirdiğimi düşünüyorum.

Karşıyaka Çarşı’da yaşıyorum. Ve sadece evimden vapur iskelesine kadar yürüdüğüm süre içinde gözlemlediğim birkaç örnek bile TUİK rakamlarından ne kadar farklı olduğunu göstermeye yeter aslında. Örneğin, pandemi döneminde bile önünde müşteri kuyruğu olan meşhur kuruyemişçinin önünde artık hiç sıra olmuyor. Aynı şey Türk kahvesi sipariş edilen o küçük kahve satıcısı için de geçerli. Aynı şey Karşıyaka’nın özellikle bayram arifelerinde önünde müşteri kuyruklarının olduğu meşhur baklava markası için de!

Arka sokağımdaki günün 18 saati açık olan manavın kapandığını, Karşıyaka Ortaokulu’na giden sokaktaki o güzelim kasapların kapandığını ya da el değiştirdiğini ekleyelim! Son 6 ay için evime su sipariş ettiğim bayinin kapanması üzerine bulduğum diğer bayinin de artık telefonlara cevap vermeyişi başka bir örnek. Evimin giriş katındaki o güzelim kafenin son 4 ayda 3 defa sahip değiştirmesi başka bir örnek. Sokağın meşhur dürümcüsü artık yok! Kapanan tekel bayisini 6 aydır kimse alıp açamıyor! Orta sınıfın küçük burjuva ‘’hovardalıkları’’ artık çöktü yani.

Daha genelleştirilmiş tanımlamalarla bakalım meseleye: İnsanlar evlerini birleştiriyor, ofislerini home-ofis formatına çeviriyor, ek iş buluyor, akşamları gezmiyor, sanata para harcamıyor, kişisel bakımından kısıntı yapıyor. Ve daha makro ölçekte bakarsak da şu örnekler çıkıyor karşımıza: Marka bağımlılıkları kırıldı, zincir marketler fiyat stratejilerini değiştirdi, tedarik zincirleri yeniden oluşuyor. Gıda güvenliği ulusal bir tehdit olurken tarım ve bağlı alanlar toptan bir çöküş yaşıyor.

***

Cumhuriyet tarihi boyunca daha kötüsü görülmemiş ekonomi yönetiminiz sizi çoktan bitirdi. Varsın siz TUİK ile tüm bu çılgınlıklarınıza makyaj yapmaya devam edin! Çok sevmesem de Süleyman Demirel’in söylediği iddia edilen (sosyal medyanın yalancısıyım) söz ile bitirelim: Boş tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur!