‘Hep kaybetti, yine kaybeder’ diye debelenen bir kesim maalesef hala mevcut. Neden maalesef anlatalım. 

Başlıkla yazı biraz ters olacak. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu ile başlıktaki soru hep olumsuz bir şekilde araya geldi. ‘Hep kaybetti, yine kaybeder’ diye debelenen bir kesim maalesef hala mevcut. Neden maalesef diyorum dilimizin döndüğü, elimizin karaladığınca anlatalım. 

Öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olduğundan beri kaç seçime girmiş bakalım. (Baştan söyleyeyim 2010 Mayıs’ında genel başkan olduktan 4 ay sonraki meşhur ‘yetmez ama evet’li referandumu dahil etmiyorum.)

-2011 Türkiye genel seçimleri

-2014 Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimi

-2014 yerel seçimler

-7 Haziran 2015 Türkiye genel seçimleri

-1 Kasım 2015 Türkiye genel seçimleri

-2017 Türkiye anayasa değişikliği referandumu

(Bu arada Adalet Yürüyüşü’nü yaptı)

-2018 Türkiye Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler

-2019 yerel seçimler

Biri kazanılan bir seçimin tekrarı olmak üzere, toplam 8 seçime girilmiş. (7 Haziran-1 Kasım seçimleri)

Ama en son 7 Haziran 2015 seçimlerini dikkate alacağım. Çünkü o seçimde Kemal Bey önderliğinde muhalefet seçimi kazandı. AKP, hükümeti kuracak yeterli çoğunluğa erişemedi. Önderliği dememin sebebi de son cümlede gizli.  Kılıçdaroğlu’nun HDP’nin barajı geçip de AKP’nin koltuk sayısının azalmasındaki etkisi biliniyor. O zamanlar Bahçeli’nin evinin hangi mahallede olduğu da ortada… Yok bunu o yapmadı diyen varsa, ya sayfa çevirsin ya da linki kapatsın reklama tıklasın. 

7 Haziran 2015 sonrası ise herkesin malumu… Tekrar o günlere dönerek bu yazı özelinde can sıkmaya gerek yok. Bahçeli’nin dönüşü, Doğu ve Güneydoğu’da yaşananlar… Hep hafızalarda. 1 Kasım 2015 seçimlerinden itibaren yaşanan seçimlerin meşruluğu da olan bitenlerden ötürü şaibeli. Mühürsüz oyların geçerli sayılması ilk akla gelen usulsüzlüklerden. 

Tüm bunları düşününce 7 Haziran 2015 sonrası yapılan tüm seçimlerden, referandumundan genel seçimine, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden yerel seçimlere hiçbiri için muhalefetten kimse sorumlu tutulamaz. Çünkü iktidar, iktidarını  o gün kaybetti ve kaybetmesinin bedelini halka ödeterek tekrar gücü eline aldı. Yani ortada bir fırsat eşitsizliği söz konusu. Eşit şartlarda bir yarışma olmadığından da o tarih sonrası olanlardan sadece Kemal Kılıçdaroğlu sorumlu tutulamaz. Hatalar yok mu? Elbette var. 

Ve/fakat Adalet Yürüyüşü ile başlayan umut ise yadsınamaz. Yansıması ise ilk olarak 2018 cumhurbaşkanlığı seçimindeki heyecanla, sonra 2019 yerel seçimlerindeki zaferlerle görüldü. 2015’te ‘bu iktidar koltuğunu kolay kolay vermezden’ bugünlere nasıl gelindi? Unutulmamalı. 

*

Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili bir de şöyle bir söylem var, şaşırmamak elde değil. O söylem; ‘Aslında içlerindeki en dürüst, en namuslu, en güvenilir kişi de kendisi. Ama…’ Ama mı? Daha ne bekleniyor ki? Buna anlam vermekte çok zorlanıyorum. Muhalefetin adayı için başka hangi kriterleri arıyor bunu diyenler merak ediyorum. 

‘Yönetemez’cilere ise şunu söylemek istiyorum, bundan daha kötüsü zaten olamaz. Barınma, eğitim, sağlık gibi halkın elzem ihtiyaçlarının karşılanması sorumluluğu ve ekonomi bundan daha kötü olamaz. Şunu da özellikle eklemek lazım; değişim isteyenler için belki de artık tek umut olarak görünen 6’lı Masa’yı bir araya getiren ve o günden beri bu 5 benzemezi bir arada tutan kim? O masayı yöneten/yönetebilen kusura bakmayın her yeri, her şeyi yönetir. 

*

Genel olarak toparlayacak olursak, mevcudun karşısında teflon tava aday olsa ona oy vereceklerini söyleyip de Kemal Kılıçdaroğlu’na burun kıvıranlara sesleniyorum, la bu Kılışdar size ne etti? El insaf…