Yaşatılan süreç yoksulluk, her konuda sefalet olarak çöktü üzerimize. Merkezi yönetim ve yerel yönetimler birlikteler. Merkez “İsteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul’ u yapacağız!” diye haykırıyor. Yerelde ise “araMA konferansları” aldatmacalığıyla yürütülüyor işler. Daha sevecen, fare zehiri gibi; arseniği şekerle kaplamak! Çav Bella, köşeli kasket popülizmleriyle her kesime şirinlik...

Esas şirinlik ise sermaye kesimine. Sermaye ülkeyi yutsun diye merkezî politikaları yaşama geçiriyorlar. İzmir’in yutulması için de demokrat soslu uygulamalar. Nasıl da aldatılıyoruz!

Merkez milliyetçilik ve dinsel inançları kullanıyor. Basın yedi yüz elli milyon dolar ile bağlanmış kendisine. Başka bağlantı ve çıkar ilişkilerini Baba anlatıyor. Yerel de bol demokrasi, ağızlarına yakışmayan sol söylemleri kullanıyorlar. Onların da kendi çaplarında yerel basınları var. Bakın İBB’ nin bütçesine görün durumu. Bu paralar akıtılmasa iki tarafın da yaşaması olası değil.

TMMOB Odalarından destekleyici görüş gelirse baş tacılar. Aykırı görüşler ise dikkate alınmıyor. Uygun bulunan Oda Başkanlarından ve yönetim kurulu üyelerinden danışmanlar, şirket yönetim kurulu üyeleriyle uygun adım...

Şehir Plâncıları Çeşme Yarımadası, Kültürpark, İnciraltı, Kemeraltı gibi çok önemli konularda bilimsel ve teknik doğruları söylüyor. Söylüyor da ne kötü yapıyor! Kent yağmacılarının, doğa, yaşam ve kültür katledicilerinin; sermayenin çıkar çarkına çomak sokuyor. Oysa sermayenin büyümesi, kente adamakıllı egemen olması, yutması gerek. Başka türlü yaşayamaz. Kentte doğal yaşam, tarihsel kültür ve bellek olmasa da olur. Kent yaşamasa da olur. Ama sermaye yaşamasa olur mu?

Farklı zannetmeyin hepsi aynı hizmetin erleridirler. Yarışları efendileri içindir; “ Ben daha iyi peşkeş çekerim...”

Milliyetçi, dinsel ve politik önyargılarımızı yıkmadan bunları yıkmamız olası değildir. Cesur olmaya değil önyargısız olmaya gereksinimimiz var. İstanbul yerel seçimlerinin tekrarında ne kadar cesur ve kararlı olunduğu ortaya konuldu. Ama önyargılar yıkılamadı.

Önyargılarımızı ve dogmalarımızı yıkıp, safları sıklaştırmadan kazanmamız olası değildir.

Milliyetçi, dinsel ve İttihat ve Terakki Cemiyeti politik anlayış, yorum ve uygulamalarından kurtulmadan olmaz. “Önce müslümanlaştırma sonra Türkleştirme” politikaları devam ediyor. Yanlış kurulmuş devlet, emperyalizmin emrinde ne kadar yaşayabilir?

Ülke de yerel yönetimler de kişilerin komplekslerinin doyurulduğu ama aç gözlerinin doyurulamadığı alanlar olmaktan kurtarılmalıdır. Bu bizim önyargılarımızdan arınmamıza bağlıdır. Bilimle, akılla, bilgelikle...

Hava kurşun gibi ağır!