Türk sporu, özellikle de futbolu, saha içinden çok saha dışındaki finansal problemlerle gündemde. Tribünlerde coşku, ekranlarda heyecan var ama kulüp muhasebelerinde alarm zilleri çalıyor.

Gelir-gider dengesini kaybetmiş, borç batağında yüzen bir sistemin ayakta kalma mücadelesine tanıklık ediyoruz.

Gelir var ama yetmiyor

Futbol takımları son yıllarda ciddi yayın gelirleri, sponsorluklar ve taraftar desteğiyle kasalarını dolduruyor gibi görünse de bu kaynaklar, kulüplerin harcama alışkanlıklarına yetişemiyor. Özellikle büyük kulüpler, Avrupa seviyesinde transfer ücretleri ödeyip Avrupa dışı bir mali disiplinle hareket ediyor. Her sezon, "Biraz daha borçlan, başarı gelsin" mantığıyla hareket edilmesi, Türk futbolunun temel yapısını çürütüyor.

Başarı için borç, borç için başarı

Türk kulüplerinde "Başarı varsa gelir de olur" anlayışı hâlâ hüküm sürüyor. Ancak artık bu denklem işlemiyor. Avrupa kupalarına katılamayan, yayın gelirleri azalan kulüpler, borçlarını çeviremiyor. Yeni kaynak yaratma becerisi yerine krediyle maaş ödeme yöntemleri tercih ediliyor. Yani günü kurtaran bir zihniyet, yarını ipotek altına alıyor.

Altyapıdan umut yok, çünkü yatırım yok

Sadece futbol değil, basketbol, voleybol, hatta bireysel branşlar da benzer finansal dengesizlikler yaşıyor. Altyapıya yapılan yatırımlar ya sembolik kalıyor ya da günü kurtarmaya yönelik projelere kurban ediliyor. Avrupa’da kulüpler futbolcu fabrikası gibi çalışırken biz hâlâ 30 yaş üstü yabancı transferiyle günü kurtarma peşindeyiz.

Görünmeyen oyuncular

Bir diğer problem ise kamu kaynaklarının spor kulüplerine olan müdahalesi. Belediyeler eliyle kurulan ve yönetilen kulüpler, çoğu zaman şeffaf olmayan bütçelerle hareket ediyor. Bu durum hem kaynak israfına hem de rekabetin doğallığını kaybetmesine neden oluyor. Devletin spora destek vermesi elbette önemli ama bu destek denetimsiz olunca işin adı başka bir şeye dönüşüyor.

Çözüm: Şeffaflık, denetim ve gerçekçilik

Artık Türk sporu, romantik hayallerle değil, rasyonel politikalarla yönetilmeli. Kulüpler bütçelerini bağımsız denetimlere açmalı, yönetici sorumlulukları netleşmeli, gelir-gider tabloları taraftara şeffaf biçimde sunulmalı. UEFA'nın finansal fair-play kuralları sadece bir tehdit değil, aslında sistemin kurtuluş anahtarı olabilir. Ama bu kuralları ciddiye almak için önce krizle yüzleşmek şart.

Türk sporu, ekonomik olarak sürdürülemez bir yolda ilerliyor. Bu tabloyu değiştirmek, sadece federasyonların veya kulüplerin değil, tüm spor kamuoyunun ortak sorumluluğudur. Aksi takdirde, sahada gördüğümüz güzel oyunun arkasındaki çöküş, çok daha büyük bir bedel ödetir.