“Eski İçişleri Bakanı” Süleyman Soylu'ya yakın olduğu iddia edilen; Ankara Esenboğa Havalimanı'ndaki operasyonla gözaltına alınıp "örgüt kurma", "kasten yaralama", "yağma", "kişiyi hüviyetinden yoksun kılma" ve "işkence" suçlarından tutuklanan Ayhan Bora Kaplan, emniyetteki sorgusunda “bir yargı mensubuna lüks bir villa ve araba aldığını” ifade etti.  “Eklemek istediğim bir husus daha var” diyen Kaplan, kendisinden organize şube müdürünün rüşvet istediğini iddia etti.

“Bakan”, “milletvekili”, “polis”, “yargı mensubu”, “komutan” ve “mafya” kavramlarının bir kez daha iç içe kullanıldığı operasyon haberleri yayınlanıyor, manşetler atılıyor! 

Sedat Peker tartışmalarında olduğu gibi mafya-devlet sarmalı çırılçıplak gözler önüne seriliyor. Sarmalın, kapitalizmle ilişkisinin örtülmesi için bir çaba olduğu ise aşikar. “Suçlu bireyler”, “düzen bozan kişiler” üzerine inşa edilmiş bir tartışmanın yönü tarafları; klikler arası “büyük operasyonların” bir parçası haline getiriyor. Oysa sorun çok daha köklü ve Türkiye’yle de sınırlı değildir.

Uluslararası bir sistem olarak emperyalizm ve kapitalizm, emek sömürüsüne dayanmakla birlikte; rüşvet ve yolsuzluklar, sermayenin el değiştirmesi, kara para aklama alanlarıyla mafyanın özünü oluşturmaktadır. Tüm ülke ve temsilcileri şu yada bu biçimde kapitalizmin çürümüşlüğüyle birlikte rüşvet skandallarıyla defalarca karşımıza çıkarılmıştır. Devletlerin derin dehlizlerinde özellikle kara para aklamak veya sıcak para ihtiyacını karşılamak üzere mafya sistemi beslenmiştir. Dönemsel olarak yapılan büyük operasyonlar ise mafyaya savaştan çok devlet içerisinde yer alan klikler veya sermaye grupları arasında cereyan eden çatışmaların yansımasından başka bir şey olmamıştır. 

Sermayenin el değiştirmesi, uluslararası kaçakçılık, rakip şirketlerin çökertilmesi, borsa oyunlarına hakimiyet, kural dışı bankacılık, sıcak paraya ulaşım kolaylığı ile mülke el koymayla birlikte tefecilik gibi özellikleri yanı sıra mafya; işçi grevleri sırasında, sendikacıları tehdit etmek, öncü işçilere saldırmak, dayanışmayı kırmak gibi devletin mekanizmasının zor aygıtının bir parçası olarak da meydanlara defalarca sürülmüştür. Yasal olmayan yollarla yasal yönetimin ihtiyacını karşılamak üzere mafya; demokrasi güçlerinin, işçi mücadelesinin,  Kürt ve Aleviler gibi ezilen inanç ve ulusların mücadelesinin karşısında operasyon aparatı olarak da kullanılmıştır. Muhalif gazeteciler saldırlara maruz kalmış, infaz edilmiştir.

Tüm bu kısa örnekler de göstermektedir ki,  kapitalist sistem ve onun yürütücüsü devlet mekanizmasının mafya ile ilişkisi birbirine içkindir ve bağlıdır. Sorun olarak tartışılması gereken, devlet içinde mafya ile işbirliği yapan kişilerin veya mafyayı kişi-aile temasıyla sınırlı ele almaktan ziyade, sistemle bağının teşhir edilmesidir. “Rüşvet yiyen memur” ve birkaç tetikçi toplumun önüne çıkarılıp taşlatıldığında sorun bitmeyecektir. “Doğru dürüst bir savcı, bakan çıksa da şunların kökünü kazısa” duygusu haklı ama karşılığı olmayan bir istektir. Kapitalizm ve devlet mekanizması kendi zor aygıtlarını korumak, beslemek zorundadır. Yasal aygıtlarını “kutsal” örtü ile sarıp sarmalar, yasadışı mekanizmasını ise olsa olsa tazelemek üzere tasfiye ederek yenisine kapı aralar. 

Mafya ve onun siyaset ile ilişkisinin teşhiri önemlidir ancak yeterli değildir. Kolaycı, ezber, slogan vari bir cümle denilecektir ama hakikat şudur: Kapitalizm ve tüm araçları yıkılmadan, mafya ve yeni varyantlarından kurtuluş mümkün değildir. 

Not: Bu yazıyı kaleme alırken şu haber yayınlandı: Sivas’ta, 2 Temmuz 1993’te, Madımak Oteli’nde 33 aydının gericiler tarafından yakılarak katledilmesine ilişkin davanın son duruşmasında karar çıktı. Mahkeme heyeti, davanın düşmesine karar verdi.

Bahsedilen tam da bu suç ortaklığı!